İki protez bacağıyla olimpiyatlarda sağlıklı atletlerle yarışa katılacak kadar harikalar yaratan, model olarak markaların da kahramanına dönüşen kısa mesafe koşucusu Oscar Pistorius hem küresel bir başarı öyküsüydü, hem de milyonlarca Güney Afrikalının kahramanıydı. Ama Şubat ayında Sevgililer Günü'nün ilk saatlerinde fotomodel sevgilisi Reeva Steenkamp'ı tabancayla vurarak ölümüne neden olunca bir anda efsanelikten katil zanlısı konumuna düştü. Onun görkemli başarı hikayesi de şimdi herkesin nasıl olduğunu merak ettiği bir polisiye diziye dönüştü.
Kaza mı cinayet mi?
2012 yılının 14 Mayıs günü Güney Afrika Polis Teşkilatı dedektifleri "Oscar kız arkadaşını vurdu" mesajını aldıklarında "Hangi Oscar?" diye sorma gereğini duymadılar bile. Oscar adını taşıyan çok erkek vardı ama onlar kimin kastedildiğini derhal anlamışlardı. Çünkü protez iki bacağıyla atletizmde efsaneye dönüşen Oscar Pistorius'u da, kız arkadaşını da bilmeyen yoktu. Dedektifler çağrıdan 15 dakika sonra Pistorius'un Johannesburg yakınlarındaki içinde adeta paranın konuştuğu oldukça lüks evine gittiklerinde yerde kanlar içinde yatan 29 yaşındaki Reeva Steenkamp'ın cansız bedeniyle karşılaştılar. Steenkamp, üç kurşunla bu hale gelmişti.
Söylediğine göre Oscar Pistorius gece yarısı saat üç sularında bir gürültüyle uyanmıştı. Sesin banyosundan geldiğini fark etmiş ve silahını alarak derhal banyo kapısına gitmişti. Kapı içeriden kapalıydı. İçeride haydut olacağını düşünen Oscar, tabancasıyla kapıya ateş açmaya başlamıştı. Daha sonra kriket sopasıyla kapının kilidini kırmış ve içeri girince gördüğü manzara karşısında şoka uğramıştı. Kapı dışından sıktığı kurşunlar hedefini bulmuştu ama yerde kanlar içinde yatan hırsız değil, sevgilisi Reeva Steenkamp'tı.
Oscar dört aylık sevgilisini anlattığına göre böylece vurmuş, ambulans çağırdıktan sonra titreyen bedenini üst kattaki banyodan aşağıya kadar taşımış, ağzından nefes takviyesi yapmış ama başından vurulan Steenkamp'ın kalbi daha fazla dayanamamıştı. Polisler, cinayet mahalli banyoya baktıkları zaman kapıda kurşun deliklerini fark ettiler. Kapı ayrıca kız arkadaşının içeride kapalı kaldığını ileri süren Pistorius tarafından bir kriket sopasıyla kırılarak açılmıştı. Banyonun zemininde bu kanlı kriket sopası, iki cep telefonu ve bir tabanca bulunuyordu. Steenkamp'a isabet eden üç kurşundan biri koluna, biri kalçasına, öldürücü olan üçüncüsü ise sağ kulağına girmişti.
Her sekiz saatte bir kadının, eşi ya da sevgilisi tarafından öldürüldüğü bir ülke için olay sıradan bir cinayet görünümündeydi. Yakınları tarafından öldürülme ülkedeki şiddet sonucu kadın ölümlerinin başlıca sebebiydi. Ama söz konusu Pistorius isimli "kahraman" olunca her şey değişmişti. Banyoya dışarıdan tek giriş olarak bir pencere vardı ve polislere göre herhangi birinin bu pencereden içeri girmesi imkansızdı. Kısacası her şey Pistorius'un aleyhine görünüyordu. Nitekim polis dedektifinin görüşü de böyle oldu. Ona göre kadını Pistorius'un öldürdüğü ve olaya dışarıdan başka kimsenin karışmadığı açıktı, derhal tutuklanması gerekiyordu.
Pistorius'un ilk sorgulamasını yapan dedektif onu dört yıl önce yine bir başka kadına saldırıdan tutuklayan dedektifti. Pistorius 2009'da evinde verdiği partide kadın misafirlerinden birinin yüzüne kapıyı şiddetle çarparak ciddi yaralanmasına neden olmuş ama açılan dava düşmüştü. Ancak bu defa işler çok daha ciddiydi. Sorgulamada Pistorius polise ne olduğunu şöyle açıkladı: "Banyoda hırsız var sandım." Ama görünüşte her şey olayın kasten adam öldürme olduğunu gösteriyordu. Tabii, Pistorius'un verdiği ifade açıklanması gereken pek çok soru doğuruyordu. Örneğin; bir hırsız neden kendini banyoya kilitlesin? Neden bir kurban gece yarısı saat üçte cep telefonuyla banyoya girsindi? Reeva'nın gece yarısı rugby'ci eski sevgilisinden mesaj alınca Oscar'a yakalanmamak için tuvalete girdiği ve kapıyı içeriden kilitlediği gibi açıklamalar basına yansımış olsa da doğruluğu su götürüyordu. Bazı komşuların Oscar'ın evinden o gece tartışma sesleri geldiğini ileri süren ifadeleri de işi iyiden iyiye şüpheli kılıyordu.
Kontrolden çıkmayan başlamıştı
Oscar belki bacaksızdı ama boyundan büyük işlere atletizm dışında da imza atmıştı. Örneğin 2009'da suratına kapıyı çarparak bir kadının yüzünü dağıttığıiçin bir geceyi nezarette geçiren Oscar, geçen yıl da iki vukuata daha imza atmıştı. Birinde bir arkadaşının silahıyla oynarken ateş açarak paniğe sebep olmuştu. Kısacası Oscar'ın silahlarla ve şiddetle arası hiç de o kadar açık değildi.
Ama bu aynı zamanda bir aile geleneğiydi. Oscar'ın milyonerlerden oluşan aile çevresi silahlara bir hayli düşkündü. Aile fertlerinin toplam 55 silahı bulunuyordu. "Güney Afrika'da ateşli silahlar milli bir spor gibi kabul edilir ve kadınlar için mücevher neyse erkekler içinde silah odur" diyen aile reisi amcası Arnold Pistorius, Oscar'ın şimdi içinde bulunduğu zor durumda en büyük desteği. Yanlış bir tedavi yüzünden annesini kaybettikten sonra, aile içinde sorumsuzlukla itham edildiği için kara koyun muamelesi gören babası Henke'den uzak olan Oscar ve ağabeyi Carl daha genç yaşta ailenin lideri Arnold amcalarının gözetiminde büyümüştü. Çocukken aile çiftliklerinde silahlarla sıkı fıkı bir hayatı olmuştu. Ama Oscar'ın asıl şımarması ve tehlike sinyalleri vermesi 2012 Londra Olimpiyatları'ndan sonra olmuştu. Başarısız olsa da sağlıklı sporcularla yarışan ilk ampute atlet olduğu Londra'dan kendi alanında üç madalyayla dönen Oscar'da ciddi şımarma belirtileri de görülmeye başlanmıştı. Küresel bir yıldız haline gelişiyle artık korumasız dolaşmamaya, yanından 9 mm'lik tabancasını ayırmamaya başlamıştı. Ateşli Silah Koleksiyoncuları Birliği'ne aceleden üye kabul edilerek kendi silah koleksiyonunu altı yeni tabancayla genişletmekten geri kalmamıştı.
Bir yakını Oscar'da son dönemlerde görülen aşırılığı şu sözlerle anlatıyordu: "Ayakları yere basmıyordu; kendisini Süpermen sanmaya başlamıştı. Sonunda birimizi vuracağından korkmaya başlamıştık."
Tüm bunların sonunda bazı dostlarının gördüğü ama ailesinin göremediği felaket geldi ve Oscar'ın silahları bu defa boşa değil, sevgilisi Reeva'nın üzerine patladı. Olayla birlikte Oscar'ın giderek büyüyen kariyeri de şimdilik bitti. Üç villası kendisine kaldı belki ama Nike, Oakley ve parfüm markası Thierry Mugler ile yaptığı kontratlar iptal edilince sponsorlarından gelen yılda 5 milyon dolarlık gelire elveda demek zorunda kaldı.
Şimdi arkasında oldukça varlıklı ve nüfuzlu sülalesinin, milyarder amcasının onu kurtarmak için verdiği bir mücadele var. Ama işi yine de hiç kolay değil. Zira suçsuz bulunarak aklanabileceği gibi ömür boyu hapis cezası çekmesi de mümkün. Şimdi hem Güney Afrika'nın, hem de dünyanın gözleri Oscar Pistorius davasında. Herkes bir yandan Oscar'ın sevgilisini kaza mı yoksa kıskançlık ve öfke yüzünden mi öldürdüğünü merak ederken, öte yandan da oldukça varlıklı sülalesinin onu kurtarmak için ne gibi manevralar yapacağına odaklanmış durumda. Oscar Pistorius bugüne kadar çok madalya kazandı. Son olarak ampute atletler arasında Londra Olimpiyatları'ndan ikisi altın üç madalyayla döndü. Ama şimdi en zor koşusunu verecek. Ya masumiyetini ispat edecek ve kendisini kahraman yapan hayata geri dönecek, ya da öfkeli ve kıskanç bir katil olduğu ortaya çıkacak ve onu kahramanları yapan milyonları hayal kırıklığına uğratacak. Ama bu defa Oscar tek başına koşmayacak, arkasında bir duvar gibi kenetlenmiş bulunan varlıklı ve beyaz Afrikalı sülalesi de olacak.
Birol BİÇER / AKTÜEL