''Özellikle Kürtleri, Filistinlileri ve Latin amerikadaki gurupları siyasal haklar elde etmek için silahlı mücadelede bulunmaya son vermeye çağırıyorum. Toplumda karşılıklı kabule ve saygıya dayalı kullanılabilir (equitable) çözümün tek yolu vardır.
Diyalog. Ben onları bir an önce diyalog başlatmaya davet ediyorum.''
Bu Papalık çağrısından sonra ilginç gelişmeler oldu. İlkin Belçika'da, sonra da Almanyada ''Diyalog'' gurupları oluştu. Hemen ardından
1995 yılının Eylül ayında
''PKK diyalog istiyor'' sesleri yükseltilmeye başlandı. Bunları
''Türkiye diyalogdan kaçıyor'' şeklindeki Batı basınının manüpile edilmiş haberleri izledi.Türkiye yeniden insan hakları örgütlerinin boy hedefi haline getirildi.
Vatikanın ve onun bürokrasisinin Türkiyedeki siyasi gelişmelerle doğrudan ve açıklanmış iradeyle ilgilenişi işte bu
16 Nisan paskalya konuşmasından sonra hız kazandı. Ne hikmetse bugüne değin
''Diyalog'' sözcüğünü telaffuz bile edemeyen bazı çevreler
''Din'' aşkına
''Diyalog ve Hoşgörü'' toplantıları düzenlemeye başladılar.
Papanın ne tür bir diyalog çağrısı yaptığı ise
Katolik Kilisesi tarafından yayınlanan resmi belge ve yayınlardan anlaşıldı. Katolik aleminde en ciddi ve en çok izlenen yayın organı olan
''THE CATHOLIC WORLD REPORT'' (ABD tarafından finanse ediliyor) Mayıs 1995 sayısında Türkiyeyi tek taraflı suçlayan bir haber yayınladı (ss.13-14). Haberde Amerikalı Cumhuriyetçi Senatör
John Porter'ın
''Türkiye'de Kürtlere Jenosist uygulanıyor'' şeklindeki demeci verildikten sonra Müslüman Türklerin elindeki Ankara Hükümeti'nin başta Kürtlere, Aramilere, Ermenilere, Süryanilere ve Rumlara baskı yapmakta olduğu vurgulandı. (Aynı senatör bilindiği üzere ABD de Ermeni soykırımı tezini savunur. İki ay önce (
1998 yılı) eşiyle gelerek Türkiye'deki bazı Kürt liderleriyle görüşmüştü. Aynı dergi haziran
1995 sayısında ise tam altı sayfalık bir yazıyla Türkiyenin AB ye girmesini engelleyeceğini duyurdu. Papanın diyalog çağrısının böylece kasıtlı bir Anti-Türkiye kampanyasını seslendiren bir
''monolog'' olduğuda anlaşıldı.
Rastlantı buya
1995'ten buyana Türkiyede diyalogla yatıp,hoşgörüyle kalkanlar, ne hikmetse tıpkı
Vatikan ağzıyla konuşarak terörist bir örgütle Türkiye Cumhuriyetini
''Diyalog ve Hoşgörü'' yutturmacasıyla kendi deyimleriyle
''diplomatik'' görüşmelerde bulunmak üzere eşit taraflar olarak
''diyalog masasına'' oturtmaya uğraştılar. Hala da uğraşıyorlar…
Vatikan bu gelişmeleri nasıl değerlendirdi bilinmez. Ama ölmeden evvel
Papa 2.Jean Paul sessiz sedasız bir atama yapmıştı. 21 Şubat
1998'de resmiyet kazanarak yürürlüğe giren bu atama olayı ile
Kardinaller Koleji'ne (Vatikanın senatosu) 20 yeni kardinal daha atandı. Böylece bu
Papa'nın ölümünden sonra yapılacak olan seçimde oy kullanma hakkına sahip olan kardinal sayısı 122'ye yükseltildi.(Gerçekte 166 kardinal var.Bunlardan 80 yaşının üstündekiler oy kullanamıyorlar.) Yeni kardinallerin ikiside Amerikalıydı. Bunlardan biri Türkiye'deki ''Diyalog ve Hoşgörücüleri'' yakından tanıyan Chicagolu F
rancis Kardinal George diğeri de eski Denver Başpiskoposu
James Kardinal Satfford'du.
Ancak ilginç olan bu değildi. Papa 2. John Paul neredeyse 100 yıldır uygulanmayan bir
''Papalık Hakkı''nı da bu atamalarda kullanmıştı.
Vatikan terminolojisinde
''in pectore'' diye bilinen bu uygulamaya göre Papa 20 Kardinale ek olarak ikide
''in pecture'' yani
gizli kardinal atamıştı. Söz konusu sözcük Latince
''Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı'' anlamına gelmektedir.
Diğer bir anlatımla
''in pecture'' ile yıllardır Vatikanın
''gizli'' hizmetinde çalışan ve / fakat
KENDİ ÜLKESİNDE KİMLİĞİNİ GİZLEYEN BAŞKA DİNE MENSUP iki kişi şu anda Vatikan'da kardinal yapılmış bulunuyorlar.
Papanın özel
''audiance=görüşme'' yapmasından sonra kardinalliğe getirmeye uygun gördüğü bu kişilerin kim oldukları şu anda Papa dahil sadece 7 kişi tarafından biliniyor. Geleneğe göre Papa'nın bu şahısların kimliklerini ölümünden önce açıklaması gerekiyor, yoksa bu kişilerin
''in pecture'' statüleri kimlikleri açıklanmadan sürecek.
Yıllardır
Vatikan'ın isteklerini yerine getirerek
''gizli katolik'' olarak çalıştıkları ve bizzat papanın dediğine göre gerçek kimliklerinin açıklanması halinde ihanetleri nedeniyle kendi ülkelerinde
ÖLDÜRÜLEBİLECEKLERİ ihtimali bulunan bu iki kişi acaba kimdir? Bunlardan birinin Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki bir din adamı olduğu tahmin ediliyor. Diğeri de acaba Orta Doğu'dan
Müslüman bir lider, kral ve / veya bir din adamı mıdır? Soğuk Savaş yıllarında
CIA adına çalıştığı bilinen Papa 2. John Paul'un
Vatikan'daki mafyası
''OPUS DEI''nin Orta Doğu'da hangi liderlerle kolkola ve sermayesiyle iç içe olduğu biliniyor. Birkaç yıl içinde çok hazin bir
''ALDANIŞ''la karşılaşmasınlar diye Orta Doğu'nun Müslümanları bu soruyu kendilerine sorsalar iyi ederler, kanısındayım...
Aytunç Altındal
Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri (sayfa115-116-117)
DERLEME :A.S.ATEŞ