Erdoğan ile bakanların kriptolu telefonlarının dinlenmesi ve ses kayıtlarının hemen her gün internette yayımlanması, Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı ve TÜBİTAK gibi kritik kurumlara yönelik operasyonları yeniden tartışmaya açtı. Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarındaki sanıkların avukatlığını üstlenen Hüseyin Ersöz, kriptolu telefonların nasıl dinlendiğinin ipuçlarının İstanbul'daki Askeri Casusluk davasında bulunduğunu ileri sürdü. TÜBİTAK'ta kadrolaşan personel vasıtasıyla kriptoların çözüldüğünü ve kayıtların servis edildiğini belirten Ersöz, özetle şunları söyledi:
"M.M., A.A.,C.H.B., Y.Ç. TÜBİTAK çalışanlarıydı. Gözaltına alındılar. Operasyonu yöneten ve iddianameyi hazırlayan, daha sonra görevden alınan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen'di. Savcı, 17 Aralık operasyonu savcısı Celal Kara'ydı. B.A., TÜBİTAK'ta diyetisyendi. Davanın sanığı oldu. Kritik hiçbir görevde yer almadı. Ancak eşi Yunan asıllıydı. Davanın kurgusu için elverişliydi. Aramalarda bu kişilerin bilgisayarlarına, bütün dijital medyalara ve cep telefonlarına el kondu. TÜBİTAK'ın elinde bulunan tüm kripto bilgileri ve programlar bu aramalar sırasında polisin eline geçti. Bu isimler hakkında askeri casusluk suçundan beraat kararı verildi. Bu isimlerin askerlerle hiçbir bağlantısı yoktu. İşte bu noktada, tüm kurgu davaların ana delili olan dijital dokümanlar devreye sokuldu. Davanın sanıklarından Albay İbrahim Sezer'e ait olduğu ileri sürülen CD'nin içinde kayıtlı dijital dokümanlarda isimleri geçen onlarca asker, TÜBİTAK çalışanları ile birlikte davanın sanığı haline getirildi. İşini düzgün bir şekilde yapan bu isimler, bu kurgu davayla TÜBİTAK'tan tasfiye edilmeseydi, paralel yapının devlet sırrı niteliğindeki bilgilere ulaşması da mümkün olmayacaktı. Çok daha büyük bir tehlikenin yakın olduğunu unutmamak gerek. 2009'da Genelkurmay'ın kozmik odasında yapılan aramada elde edilen bilgiler kimin elinde? İşte bu sorunun da hayati öneme sahip olduğunu düşünüyorum."