Ali Bayramoğlu

21 Temmuz 2014, Pazartesi

Tarih önünde utanmak ya da utanmamak…

Batı dünyasının davranışlarına Filistinli ve bölge alışık. "İsrail'in varlık hakkı", "kendini savunma hakkı", Filistin örgütlerinin "terörist" olduğu iddiası gibi gerekçelerle İsrail'in bölgede uyguladığı şiddetin doğrudan ve dolaylı destekcisi oldular.

Çocukların, kadınların, sivillerin öldürülmesi, hastanelerin, okulların bombalanması onlar için sadece "ölçüsü kaçmış tedbirler" oldu.

Gazze şeridi ablukaya alınıp 1.800.000 insan 2. Dünya Savaşı sırasında bir yahudi getosunda yaşamışcasına tecrit edilince, bir kimlik ve bir kent ölümcül bir şekilde cezalandırılınca, bunu ya görmezden geldiler ya güvenlik gerekçesiyle doğruladılar.

Demokrasi ve insan haklarının dillerden düşmediği bir dönemde insan hayatının sistematik kaba çıkarlara bu denli göz göre feda edildiği örnek pek azdır.

Hamas'ın tavrı, ifade ettikleri, hatta varlığı Mısır'daki Müslüman kardeşler gibi Batı çıkarlarına aykırı.

İsrail ise kutsal kardeş, bölge bekçisi, hatta bir diyet aracı.

Bugün İsrail'in yıllar önce Yahudilerin maruz kaldıklarını adeta unutarak, benzer bir muameleyi Filistinliler'e reva görmeleri insanlik açısından bir kara sayfa. Yahudi soykırımına kimisi imha işlemiyle kimisi göz yumarak, kimisi yahudi avlarıyla göz yuman Avrupalıların, kendi tarihlerinin bu utanç dönemini bugün yeni bir gaddarlığa göz yumarak unutmaya çalışmaları bir başka kara. Bu tarz bir unutma ise tekrardan başka anlam taşımaz halde.

Bunlar akla gelir, düşünülür, söylenirken abluka altındaki Gazze'de, bu ablukayı delebilmek, soluk almak için açılmış bir kaç tünel terör saldırılarında kullanılıyor diye yüzlerce çocuk ve sivil başına şu anda bile bomba yağıyor.

Arap dünyasının davranışının sonuçları çok mu farklı?

Irak ve Suriye'nin hali malum, alev ve ateş içindeler.

Katar dışında Filistin konusunda hassas ülke kalmadı bölgede.

BAE, Suudi Arabistan, Mısır farklı ses çıkarıyorlar. Çünkü Arap baharı farklı bir toplumsal enerjiyi açığa çıkardı. Bu enerji İslami hareketlerle iç içe ve Batı'yı rahatsız ettiği kadar, zengin şehylik düzenlerini de endişeye sürüklüyor. Müslüman Kardeşler, Hamas tarzı rejimler onlar tarafından baş düşman görülüyor.

Ve statüko, çocuk, kadın, sivil ölümlerini gerektiriyorsa onlar da veriyor, en azından razı oluyorlar.

Filistinliler, Gazzeliler belki hiç bu kadar yanlız olmamışlardı.

Ve bu yalnızlık ve onu takip eden vahşet değişecek gibi değil.

Tablo buyken Türkiye'nin dış politikasını eleştirenleri anlamak çok zor.

Ortadoğu'da ileri bir adım attığında, örneğin birkaç yıl önce Gazze konusunda sert çıktığında, Mavi Marmara krizi yaşandığında Türk dış politikasının haddini aştığını, gücüne oranla hareket etmediğini, aşırı meydan okumalarda bulunduğunu, ülke çıkarlarını, milli güvenliği tehlikeye attığını söyleyenler, bugün tersi iddiada.

Diyorlar ki, Türkiye gereğini yapmıyor, sadece yüksek sesle konuşuyor, konuştuğu siyasete dökmeli yoksa susmalı.

Denecektir ki, her zaman olduğu gibi mesele üzüm yemek değil bağcı dövmek, dış politikanın daha araçsallaşması…

Öyle…

Bu araçsallaştırmaya katılan pek çok yeni "öfkeli, dışlanmış, vs yazar çizer " var.

Ama bu durum onların "kaprisli" ve "takıntılı" tutumlarından ötesini ifade ediyor. Kriz politikalarına rüzgar çağırmaya benziyor.

Dilini beğenir ya da beğenmezsiniz ama Türk dış polikası diplomatik çabalarıyla, aldığı tavırla tarih önünde doğru ve utanç verici olmayını yapıyor.

SON DAKİKA