Ali Bayramoğlu

17 Kasım 2014, Pazartesi

Jandarma ve vesayet…

2010 seçimlerinden hemen önceydi. Bir karşılaşmamızda Başbakan, sorduğum, "Sivilleşme süreci devam edecek mi" sorusuna, mealen "Demokratikleşme devam eder, ama asker, sivil ilişkilerinde şu an gelinen nokta ve denge iyi" şeklinde bir yanıt vermişti.

Seçim kampanyası AK Parti''nin üçüncü döneminde Kürt sorunundan askere değin, demokratikleşme meselesini arka plana itebileceğini akla getiren pekçok unsurla doluydu.

Sorumun arkasındaki endişe de buydu.

Nitekim o gün, Başbakan''a siyasi iradenin tek başına yapması gereken daha çok şey olduğunu söylemiş, jandarmanın durumunu hatırlatmıştım.

Bir yönetmelik eksikliği (daha doğrusu askerin hazırlamaya yanaşmadığı bir yönetmelik) yüzünden il ve ilçelerde jandarmanın sicil amirinin vali değil, asker olduğuna işaret etmiştim.

"Asker de bu sorunların farkında" demişti Başbakan...

Ne var ki, 1, 1,5 ay sonra, o "asker", Başbakan''ın gözünü dolduran o Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, yanına kuvvet komutanlarını da alarak istifa etmişti.

2004 yılında EMASYA''yı anlatınca Başbakan''ın "Böyle şey olur mu, hemen kaldırırız bunu" demesinden, tam 6 yıl sonra iptal edilmişti bu prototokol...

Balyoz Darbe Planı''nda EMASYA Planları ve birimlerinin, toplum, iktidarı takip etme ve darbe hazırlama araçlardan birisi olarak kullanılmak istendiği ortaya çıkınca kaldırmış hükümet bu protokolü...

Ne zaman?

Tehdit siyasi iktidara yönelince ya da siyasi iktidar bu tehdidi yakından görünce...

Şimdi gelelim Jandarma meselesine...

Benzer bir durumla karşı karşıyayız...

Bir yasa tasarısında yer alan jandarmanın içleri bünyesinde yeniden yapılanması projesi birz hızlı geçildi.Başka tartışmaların gölgesinde kaldı.

Biliriz ki yıllardır kentsel alanlarda jandarma polise görev devri yapmaya direnir, asayiş alanındaki rolünü korumak ister...

Pelitli örneğin, Trabzon''un içindeki bir mahalle, Dink''in katillerinin mahallesi hâlâ jandarma bölgesi olmayı sürdürür.

Daha önemlisi, il ve ilçelerde görev yapan jandarma fiilen iç işlerine değil, askeri karargaha bağlı olarak çalışıyor.

Bu sorun önemlidir...

Demokratikleşme ve sivilleşme süreci yaşayan bir ülkede, jandarmanın bu konumu ve konumu koruma kararlılığı askerin geri dönüşüne açık bir kapı oluşturur, "pimi çekilmiş el bombası"nı ifade eder.

EMASYA Protokolü demokratik düzen açısından ne denli riskli idiyse, jandarmanın konumu ve direnci de o denli risklidir...

Nasıl?

Türkiye''nin mülki idare sistemine baktığımızda ilk göze çarpan husus, mülki teşkilata tâbi jandarma birimlerinin illerde valilerin, ilçelerde ise kaymakamların emir ve denetimi altında olduğudur.

Ancak bu, kâğıt üzerinde ve etkisi sınırlı bir kuraldır.

Nitekim vali ve kaymakamlar polisin ve diğer tüm kamu personelinin "sicil amiri" iken, jandarmanın sicil amiri, Jandarma Genel Komutanlığı üzerinden askerî otoritedir.

Vali ve kaymakamlar, polisler tarafından işlenen disiplin suçlarında "disiplin işlemi yapma" yetkisine sahipken, jandarma üzerinde dolaylı ve tabiatı gereği kullanılmayan disiplin yetkileri vardır, fiili yetki askerî karargâhtadır.

Jandarma atamaları ve görev yeri değişikliklerinde valilerin çok sınırlı (sadece il düzeyinde astsubay ve uzman çavuşlar olmak üzere) yetkileri bulunmaktadır.

Ne demektir bu?

Şu: Mülki amirler, suç işlenmesini önlemek, kamu düzenini ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almakla yükümlü olmasına rağmen, bu teşkilat üzerinde yetkileri bulunmamaktadır...

Şu: Söz konusu olan bir tür özerkliktir. Özerk ve denetlenmeyen vesayet düzenine işaret eder.

Değişim bu yapının da tasiyesini gerektirmektedir.

Yasa taslağı ilk adım, ama sınırlı adım.

Gerisi önemli…

Bu adımı atmadan sivilleşmede yol almak artık mümkün değildir.

SON DAKİKA