Ali Bayramoğlu

18 Ekim 2015, Pazar

Ankara saldırısı ne vesilesi oldu?

Ankara saldırısından sonra ülkedeki iklim her zamankinden daha soğuk, rahatsız edici hale geldi.
Ölüm sayısı 102 oldu. Gerginlik, endişe, acı devam ediyor. Ancak soğuk havadan kastım sadece bu değil.
Soğukluk aynı zamanda ülkedeki kamplaşmanın, irrasyonel tepkilerin, terör ve dış politikanın ölümcül şekilde araç haline gelmesinin vardığı noktayla ilgili.
Malum, Suruç saldırısından sonra Kürt siyasi hareketinin farklı parçaları, başta Kandil, ardından HDP saldırıyı siyasi iktidara, hükümete fatura etmişti.
Saldırı 20 Temmuz'da yapıldı. 21 Temmuz'da KCK Eş başkanı Bese Hozat bu saldırının sorumlusunun AK Parti olduğunu ilan etti. Aynı gün HDP milletvekillerinden de benzer açıklamalar geldi. 22 Temmuz günü Ceylanpınar'da iki polis öldürüldü. Olayı "Suruç'a misilleme" açıklamasıyla PKK üstlendi. 23 Temmuz'da bir başka misillemede bir başka polis öldürüldü. Aynı gün IŞİD sınırdaki Türk birliğine saldırdı ve 24 Temmuz günü Türk uçakları IŞİD hedeflerini bombaladı. 25 Temmuz'da PKK kampları bombalandı.
Olayların takvimine böyle bakıldığı zaman bu saldırı bir bakıma çözüm sürecinin, çatışmasızlık halinin bitişi, şiddetin geri dönüşünün startını vermiştir.
Hemen ardından fiili özerklik ilanlarıyla güvenlik güçlerinin özerklik bölgelere müdahalesiyle çatışmalar yoğunlaştı.
Devlet ve örgüt arasındaki sıcak çatışmaları Suruç saldırısıyla açıklamak elbette mümkün değildir.
Ancak bu saldırının bir vesile olduğunu, bardağı taşıran bir damlayı ifade ettiğini, belki de bardağa bu nedenle eklendiği ihtimalini göz önünde tutmak gerekir.
Böyle bakılacak olursa, Ankara saldırısının da mevcut çatışma ikliminde belli bir işlev yerine getirdiği söylenebilir.
Bu işlev, saldırıyla ilgili siyasi iktidara yönelik, (Suruç olayında Kürt çevreleriyle sınırlı kalan) itham ve suçlamaların bu kez tüm muhalefete yayılması ve tüm muhalefet tarafından kullanılır hale gelmesidir.
HDP Eş başkanı Demirtaş'ın daha olayın dumanı tüterken yaptığı "devletin millete saldırısı"dır açıklamasının arkasında "derin devlet-AK Parti-IŞİD" ittifakı gibi garip bir iddianın yattığı açık.
Kandil tarafından uzun süredir kullanılan bu savaş söylemi bu kez HDP üzerinden muhalefete önerilmiş bir sloganmışçasına benimsenmiş, adeta seçim kampanyasının muhalefet açısından yeni sloganı haline gelmiştir.
Düne kadar AK Parti'yi destekleyen bugün bu siyasi partinin ve Tayyip Erdoğan'ın amansız düşmanı olan kanaat önderleri, yazarlar, gazeteciler, sol kesim, liberallerin vurgusu bu koşullarda "kan, ölüm, cinayet" kelimeler üzerine kurulmaya başlamıştır.
Ankara saldırısı da bu ortamın vesilesi olmuştur. Belki de bu hedefe yönelik yapılmıştır.
Ankara saldırısında adım adım ortaya çıkan güvenlik açığı, istihbarat eksikliği son derece önemlidir ve siyasi iktidarın siyasi sorumluluğuna işaret etmektedir.
Buna karşın bu sorumluluk meselesinin AK Parti'ye yönelik sınıfsal ve siyasal bir öfkeyle birleşmesi, dolaylı siyasi sorumluluğunun doğrudan sorumluluk, fail olma haline çevrilmesi tehlikeli bir gidişe, siyaset dışı bir akla, ciddi bir sorumluluğa işaret ediyor.
Siyasi iktidar kadar muhalefet de herkes dönüp önce kendi aklına, ideolojik zekasına bakmalıdır.

SON DAKİKA