Alper Görmüş

02 Kasım 2013, Cumartesi

Emel Yıldız: “Panter Emel”

Derdini bağırıp çağırarak anlatanların aslında muhataplarına bir tür şiddet uyguladıklarına inananlardanım… Fakat Emel Yıldız'ın feryadı o kadar sahici ve etkili ki, onun bağırıp çağırmaları bende rahatsızlık yaratmıyor.

Bir yıl, belki bir buçuk yıl önce Tünel'den Taksim'e gerçekleştirilen "hayvan hakları" yürüyüşünün özet görüntülerini televizyondan izledim ve hemen ardından internette uzun versiyonlarını aramaya koyuldum... Özet görüntülerde dikkatimi çeken şeyin gerçek olup olmadığını anlamak istiyordum…

İzlediğim görüntülerde, insanların kendi hakları için gerçekleştirdiği yürüyüşlerde olmayan bir sahicilik, bir derinlik, diğerkâmlık, büyük bir enerji vardı…
Acaba gerçek böyle miydi?

Görüntülerin uzun versiyonlarını tekrar tekrar izledim, bazı kareleri dondurup uzun uzun baktım… Sonuç değişmedi… Gerçekten de insanı çarpan olağanüstü bir şey vardı bu görüntülerde…
Hiç şüphesiz her siyasi görüşten, her inançtan, aklınıza gelebilecek her türlü farklılıktan insan vardı o toplulukta ama bu tek bir yürek olmalarını engellemiyordu… Görüntüler akarken, hayvan sevgisinin insanları birleştirebilme gücünün büyüklüğünü bir kez daha anladım.

Bir de geçici kanaat peydahlamıştım görüntüleri izlerken: Başka insanların uğradığı haksızlıklar karşısında bu kadar sahici bir tepki gösteremeyen insanların yekdiğerini sevme ve kollama kapasitesi, kabul etmekte zorlanacağımız ölçülerde bir erozyona uğramış olabilir miydi?

Hadi itiraf edelim: Birbirimizle kurduğumuz ilişkiler sevgiden ve dayanışmadan çok öfke ve rekabet üzerinden yürüyor… Eh, birike birike elbette bir sonuç verecekti bu ilişki biçimi…
Peki, hayvan hakları yürüyüşüne katılan o coşkulu kalabalığı nasıl değerlendirmeliyiz?

Bence onlar çoğunlukla "insan"dan sıtkı sıyrılmış insanlardan oluşuyordu (duygusal tepki). Bu tepkinin sağlıksız olduğunu düşünmüyorum doğrusu, bazen reddetmek ve dışına çıkmak, yeni ve sağlıklı bir ilişki için kaçınılmaz olabilir.

O yürüyüşe katılanların bir bölümü de hiç kuşkusuz sadece "tür" merkezli bir dünya algısını reddettikleri için oradaydılar (rasyonel tepki).
Panter Emel lakabıyla bilinen Emel Yıldız hangi gruptan peki? Ben, onun hem duygusal hem de rasyonel bir tepkiyle hayvanlardan yana tavır koyduğunu düşünüyorum.

Hayvanlara şiddet "insanlık içi"

Sadece ikide bir insanlarla kavgalarıyla göz menzilimize girdiğine bakmak bile, onun insan kardeşlerinden epeyce uzaklaştığını göstermeye yeter. İnsanlara öfkesi o kadar bariz ki, bu, sık sık hayvanlara duyduğu muhabbetin sahih olmadığının işareti olarak sunuluyor: Hayvanları bu kadar seven ve koruyan biri, insanlara karşı bu kadar hoyrat olamaz… Böyle şeyler…

Mesela: "Hayvan meftunu biri olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı hayvan hakları diye bağırıp kendi türdeşlerine karşı -insan(a) sövmeye kadar giden- kötü bir üslubu olmazdı. Hoşgörü ve sağduyusu olmayan, hayvanlara yapılan haksızlıkları kızılca kıyamet bir üslupla eleştiren fevri bayan." (Ekşi Sözlük'ten heloise.)

Yanlış bir ölçü tabii… Emel Yıldız'ın insana tepkisi bariz ama buradan "hayvanlara meftun" biri olmadığı sonucu çıkmaz.

Onun insana tepkisinin hayli derin ve derinlikli olduğunu ortaya koyan nice hikâyeler arasından birini seçtim…

2007'nin yaz aylarında, Bingöl'de serinlemek için suya giren bir ayının orada bulunan insanlar tarafından taş ve sopalarla öldürülmesini hıçkırıklara boğularak izledikten sonra sarf ettiği sözlere getireceğim lafı… Yıldız, toparlandıktan sonra, kendi hayvan sevgisinin insana öfkesinden bağımsız olmadığını hiçbir gizleme çabasına başvurmadan şöyle anlatmıştı:

"Birileri olaya 'insanlık dışı' diyecek ama, bu ancak insanın yapacağı bir şey… Bu bir insana yapılmış olsa buna 'güçlünün güçsüze saldırısı' denir. Bu ne peki? Bu tam da insana yakışır bir davranış…
Buna sesini çıkarmayanlar, yarın 'insan hakları' diye konuşuyor. İnşaata üçüncü kattan başlıyorsunuz. Temelsiz bir inşaat oluyor."

Bizim bilmediğimiz "Panter Emel"

Bağırıp çağırmadan nefret eden bir insanım ama Emel Yıldız'ın feryadı o kadar sahici ve etkili ki, onun bağırıp çağırmaları bende rahatsızlık yaratmıyor. Zaten Perihan Mağden yıllar önce, 2000'de kaleme aldığı bir yazıda "bizim bildiğimiz Panter Emel"in gerçek Panter Emel olmadığını anlatmıştı:

"Siz televizyonlarda hep bağıran çağıran, ağzından köpükler saçan bir Emel Yıldız görmektesiniz. Sizin gördüğünüz Emel Yıldız, tepesinin tası atmış bir Emel Yıldız. Ben başka bir Emel Yıldız tanıyorum. Beni bir mesele olduğunda telefonla arayan, kibarlıktan sesi titreyen, bazı konulardan bahsederken üzüntü ve kızgınlıktan ağlamaklı olan (bu haliyle de bana annemi hatırlatan) haza bir hanımefendi tanıyorum."

Mağden, aynı yazısında onun "bizim gördüğümüz"ün ardındaki "haza hanımefendi" yanını ne güzel anlatmıştı:
"Bana Türkan Şoray anlattı. Türkan Şoray 14-15 yaşlarında okullu bir kız çocuğu ya. Onun bir komşusu var, Yeşilçam filmlerinde oynuyor ya. Türkan Şoray'ı bir gün gezsin görsün diye çalıştığı film setine götürüyor ya. Ne mi oluyor? Türkan Şoray anında keşfediliyor. Komşunun rolü, ona veriliyor apar topar. 'Köyde Bir Kız Sevdim'in başrolünde oynayarak Türk sinemasının gelmiş geçmiş en büyük efsanesi doğuyor. Türkan Şoray Efsanesi. Türkan Şoray Efsanesi'ni bize armağan eden gönlübol komşu kim biliyor musunuz? Emel Yıldız. Namı diğer Panter Emel.

"Yıllar sonra karşılaştıklarında: 'Sizi sinemaya kazandırdım ya,' diyor Emel Yıldız. 'Benim rolüm gitmiş, ne önemi var.'

"İşte Emel Yıldız, bu. Bu lafı söyleyen, söyleyebilen biri Panter Emel. Türkan Şoray bunun altını çiziyor, anısını anlatırken. Zira Türkiye'de böyle bir cömertliği, böyle bir gerçekçiliği, efendiliği böylesine içten yapabilen, sunabilen çok çok çok az insan var. Asla bir Türkan Şoray olmadığı, olamayacağı halde (Türkan Şoray'lara milyarda bir rastlanır, 30-40 yılda bir kere.) 'O benim rolümü kaptı. Gezdir kargayı vs. vs. O benim rolümü kapmasaydı ben şimdi şuydum buydum. Trilyonerdim. Stardım. En büyük bendim. Ah ben neydim neydim!' diye dolanan o hazin kalabalıklar...

"Gerçeklikle bağları kopuk, ne ne olduklarının, ne ne olabileceklerinin bilincinde, hep o hasret, kin, yakınma kuyularının dibinde debelenen o bencil, o kısıtlı, o zavallı zavallı ruhlar...
"Emel Yıldız, bunlardan biri değil işte.

"Emel Yıldız, insan gibi insan. Kendi karanlıklarına bağımlı olmayan. Emel Yıldız, özel biri. Türkiye'ye fazla biri. Benim ölçülerime göre, Emel Yıldız haza hanımefendi."

"Sivil", işte böyle olur.

Emel Yıldız'ın sesi son zamanlarda pek duyulmuyor… Bana onu hatırlatan, gazeteci Fuat Uğur oldu. Bir yazısı üzerine aramış Fuat Uğur'u ve hayvan hakları için kurulmuş sivil toplum kuruluşlarının hiçbirine güvenmediğini, hepsinin rant için kurulduklarını söylemiş.

İddiaları için bir şey diyemeyeceğim, bu STK'ların ne yapıp ettiklerini ayrıntılarıyla bilmiyorum… Fakat kendisine sivil toplum kuruluşu diyen bir örgütlenmenin aynen Emel Yıldız gibi davranması gerektiğini biliyorum.

Çünkü "sivil" alan "devlet" alanının dışıdır ve dolayısıyla devletle çatışmayan bir "sivil" toplum kuruluşu, bu tanımı hak etmiyor demektir.
Ben de zaten "Panter Emel"in en çok bu "sivil ruhunu", bakanlarla, belediye başkanlarıyla çatışan yanını seviyorum.



SON DAKİKA