Alper Görmüş

23 Ocak 2014, Perşembe

‘Uğur Mumcu’yu Ben Mi Öldürdüm?’

İstanbul Emniyeti, 6 Mayıs 2000'de bir açıklama yaptı ve Uğur Mumcu'nun katillerinin "bu kez kesinlikle" yakalandığını kamuoyuna duyurdu.

"Kesinlikle" vurgusu gerekliydi, çünkü 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombanın patlamasıyla hayatını kaybeden gazeteci Uğur Mumcu'nun katilleri, geçen yedi yıl içinde birkaç defa daha "yakalanmıştı..."

Normal bir ülkede basın, böyle bir haberi "Polisin açıklamasına göre" rezerviyle ve zanlıların masumiyet karinesini gözeterek verir, değil mi?
Fakat burası Türkiye ve işler tabii ki öyle yürümedi. Bakın gazeteler, hepsi de manşetten nasıl duyurdular haberi:

"Katiller yakalandı" (Zaman) / "Katil yakalandı" (Sabah) / "Ecevit: Katil elimizde" (Sabah) / "Katiller bulundu" (Yeni Binyıl) / "Bombayı koyan İranlı" (Hürriyet) / "Mumcu Suikasti çözüldü" (Ortadoğu) / İran'dan para aldılar" (Milliyet) / "İşte o bombacılar" (Star).

Basın, ertesi gün "katiller"in isimlerini de yayımladı: Yusuf Karakuş ve Abdülhamit Çelik... Poliste verdikleri ifadeye göre, Karakuş ve Çelik olay sabahı Mumcu'nun sokağında gözcülük yapmışlar, işbirliği ettikleri "İranlı ajanlar" da bombayı Mumcu'nun aracına yerleştirmişlerdi.

Abdülhamit Çelik'in eşi Tûba Çelik, kocasının poliste verdiği ifadeyi gazetelerde okuyunca şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi... Toparlanır toparlanmaz da hemen bütün gazetelere ve televizyonlara telefon ederek onları evinde yapacağı basın toplantısına çağırdı.

O basın toplantısı ertesi gün Hürriyet gazetesine şöyle yansıdı:

"Mumcu suikasti sanığı Yusuf Karakuş'un Ankara'da İranlılarla bağlantıyı sağladığını söylediği Abdülhamit Çelik'in, bomba patladığı saatlerde İstanbul'da evlendiği ortaya çıktı.
"Kocasının Mumcu suikasti ile hiçbir ilgisinin olmadığını öne süren Tûba Çelik, 'Abdülhamit ile iki yıl nişanlı kaldık. 24 Ocak 1993 günü öğleden sonra İskenderpaşa Camii'nde düğünümüz oldu. Bununla ilgili video kaset görüntülerini ve fotoğrafları polis, operasyon yaptığı gün götürdü' dedi."

Hürriyet'in haberinde, Tûba Çelik'in, gözaltına alınan dokuz zanlıdan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Mehmet Şahin'in de düğünde olduklarını, Mehmet Ali Tekin'in video kamerayı bizzat kullanarak düğünü baştan sona görüntülediğini belirttiği bilgisi de vardı.

Hürriyet, Tûba Çelik'ı çocuklarıyla birlikte gösteren fotoğrafın altına da şu notu düşmüştü: "Davetiyedeki düğün tarihi ve saati Tuba Çelik'in sözlerini doğruluyor."

Hürriyet'in, "pişmiş aşa su katan" bu gelişmeyi manşetten vermesi, Hürriyet dışındaki "laik basın"ın haberi hiç görmemiş olmasıyla kıyaslandığında, takdire şâyandı.

Fakat o da birkaç gün sonra havlu attı... Olay günü düğünü olduğunu bildiği kişiyi, o kişinin "tatbikattaki itirafı"na bakarak suçlu ilan etti:

"Tatbikat kanıtladı: Bunlar, onlar… Mumcu Suikasti zanlıları Çelik ve Karakuş, dün olay yerindeki tatbikatta tüm kuşkuları ortadan kaldırdılar… Sıra İranlı katillerde…"

Anladığınız gibi: Abdülhamit Çelik, Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü gün İstanbul'da düğününde olduğu halde, Emniyet'ten bir an önce çıkabilmek için suçunu "itiraf" etmişti!

Fakat onun "itirafı" bile çuvaldan fırlayan mızrağı tekrar çuvala sokmaya yetmedi. Neticede savcılık, İstanbul Terörle Mücadele polisleri hakkında "işkenceyle gerçek dışı ifade almak" suçlamasıyla soruşturma açtı, Abdülhamit Çelik hakkındaki "Mumcu suikastına katılmak" suçlaması da geri çekildi.

Abdülhamit Çelik, yargılama sonunda "örgüt üyeliği" suçlamasıyla cezalandırıldı.

Bu yazının başlığı, onun kendi hikâyesini yazdığı ve bugünlerde piyasaya çıkan kitabın da adı...

SON DAKİKA