Alper Görmüş

30 Ocak 2014, Perşembe

Sarıgül’ün en büyük kozu?

Mustafa Sarıgül'ün bizat kendisinin kaleme aldığı biyografisini ("Ne Bir Eksik, Ne Bir Fazla") çıkar çıkmaz almış, bir solukta okumuştum.
Kitaba bu kadar büyük bir iştiyakla sarılmamın nedeni, Epeyce önce Aktüel için yazdığım portre ile kitaptaki bilgileri bir an önce karşılaştırma arzusuydu.
Portrede, normal olarak ancak olumsuz anlamlar yüklenerek kullanılabilecek bazı sıfatları onun siyaset tarzı için kullanmış, fakat bunların Sarıgül tarzı siyasette avantaj haline dönüştüğünü ima etmiştim:
"Siyasette hiçbir tarafı tutmayarak herkesin sizin tarafınızı tutmasını sağlayabilir misiniz? Yani prensipsiz, ideolojisiz ve fakat 'dalak yaran' bir popülizm ve 'hizmet' vaadiyle 'herkesin başkanı' olmak mümkün müdür? Mustafa Sarıgül'ün performansına bakıp da bu sorulara kafadan 'hayır' cevabını vermek kolay görünmüyor."

"Eksi"lerini bile "artıları" gibi sunabilen garip bir hamuru var Sarıgül'ün; bunu, kitabı okuduğumda bir kez daha anladım.
Eski söyleşilerinden birinde derinliksiz ve donanımsız olduğu eleştirilerine karşılık verdiği cevabı okuyunca ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız:
"Ne diyorlar? İşte 'Mustafa Sarıgül entelektüel değildir.' Ben de size diyorum ki yerin dibine girmeyesiniz. Zıkkımın kökünü yemeyesiniz! Siz bilir misiniz çökeleği, sac ekmeğini. Dağdaki çobanın koyunun kuzulamadan önce doğacak olan kuzusunun kaç paraya satılacağının hesabını yapabilir misiniz?"

Bu "halkın içinden biri" imajı, en fazla güvendiği özelliklerinden biri, kitabında defalarca vurguluyor bu niteliğini. Birini aktarayım:
"Bir armut ağacının dibinde doğurmuş beni anam… Tek başına, zemheri bir kış günü, karlar içinde… Yılın sekiz ayı yolları geçit vermez, karla kaplı bir köyde, Erzincan'ın Güngören köyünde… 'Armutlar ermiş, ağaçta kalmasın' deyip dalları çırparken tutmuş sancısı, üçüncü çocuğuna hamile anamın… Çöküvermiş ağacın dibine… Çığlıklarına dokuz yaşındaki ablam koşmuş. O da küçücük çocuk, ne yapsın! Rüzgârla yarışmış köye kadar, yardım istemek için… Yetişmişler son anda, göbek bağımı taşla kesmişler. Sarıp sarmalayıp iki göz odalı evimize götürmüşler… Kundaklamışlar, altımı bağlamışlar, bir parça patiska, bir parça höllükle… Bizim oralarda 'höllük' derler ince toprağa… Patiskanın içine bir avuç ısıtılmış toprak, işte bizim köyün çocuk bezi o…" (S. 19).

Sarıgül sadece "halkın içinden çıkan biri" olsaydı... Şişli Belediye Başkanlığı dönemindeki icraatıyla aynı zamanda halkın hayatını değiştirme yeteneği de olan biri olduğunu gösteremeseydi, hiç kuşkusuz halk ona sırtını dönerdi. "Halkın içinden çıkan biri" imajı, ancak bu yeteneğe (de) sahip olduğunu gösterebilenlerin yararlanabileceği bir özellik; Sarıgül Şişli Belediye Başkanlığı döneminde "hizmet adamı" olduğunu gösterdi ve şimdi bu iki özelliğini bir arada sunabiliyor.

Fakat çok daha büyük bir yarış olan İstanbul Belediye Başkanlığı mücadelesinde, hele Kadir Topbaş'la arasındaki farkı hesaba kattığımızda, çok daha büyük kozlarının olması gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde, Sarıgül'ün bundan sonraki süreçte belki de en büyük kozuna dönüşebilecek yepyeni bir gelişme oldu. Bu, Başbakan Erdoğan'ın doğrudan doğruya Sarıgül'ü muhatap alıp, onu eleştirisinin odağına oturtmasıydı.

Bu bana derhal, 2009'daki yerel seçimlerde kendisine hiçbir şans tanınmayan CHP'nin Antalya adayı Mustafa Akaydın'ın, "yüzde 70'le kazanır" denilen AK Parti adayı Menderes Türel karşısındaki zaferini hatırlattı.

O zaferin asıl mimarı, Akaydın'ın kampanyasını yürüten iletişimci-reklamcı Ateş İlyas Başsoy'a göre, bu sonucun en önemli nedenlerinden biri de Başbakan Erdoğan'ın doğrudan doğruya Mustafa Akaydın'ı hedef almasıydı... Başsoy, Antalya tecrübesinden yola çıkarak kaleme aldığı "AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder" adlı kitabında şöyle anlatmıştı bu durumu:
"Bir gün harıl harıl çalışırken, öğle saatlerinden biraz sonra bizim Erkan aradı ve 'İlyas Bey müjde, Başbakan takipçi oldu,' dedi.

"Televizyonu açtım. Birkaç gün önce Antalya'ya gelen Erdoğan, prompter kadrosu tarafından ablukaya alınmış ve konuşmasında Akaydın'a veya kampanyaya dair laf etmesi engellenmişti. (Mustafa Akaydın, 2009 yerel seçimlerinde CHP'nin büyükşehir belediye başkan adayı... Seçildi, halen başkan. –A. G.)

"Ama aradan üç dört gün geçtikten sonra, hiç beklenmedik biçimde Gaziantep konuşmasında birden şunları deyiverdi: 'Bir de Hoca çıkmış bir yerde. Yaparsa Hoca yapar, diye de laf uydurmuşlar. Kim bu Hoca, ne yaparmış? Halk buna sandık başında verir cevabını.'

"(...)

"Gözlerime inanamadım, Hemen Akaydın'ı aradım ve 'Hocam müjde, Başbakan takipçiniz oldu. Sanırım bu seçimi alacaksınız,' dedim."
Başbakan bu hatta ilerler ve önümüzdeki dönemde de Sarıgül'ü hedefe koymaya devam ederse ne olur?
Bence Sarıgül her seferinde "çok şükür" der ve her saldırıda oylarını biraz daha artırır.

SON DAKİKA