Hüseyin Kaya

Hüseyin Kaya

17 Mart 2017, Cuma

Beka Zemini

Türkiye son zamanlarda yaşamış olduğu travmaları aşma adına, arızaları oluşturan sorunları aşma adına hükümet sistemi değişikliği adı altında bir önemli tercihi millete oylatmanın arefesinde.

Bu oylama "devletin beka sorunu" yoğun algıyla yürütülüyor.

Ve süreç, netleşmeyen yönleriyle Türkiye dışına taşmış bir tartışmayı beraberinde getiriyor.

Somut Hollanda ve Almanya meseleleri konunun aynı zamanda bir dış mesele olarak algılandığını göstermektedir. Aslında büyük oranda dünya siyasetinin ilgisiz kalmadığı kalamadığı bir tercihi gerçekleştireceğiz.

Peki "Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi" dediğimiz bu yeni durum temelde ne anlama gelmektedir? Yapılan nedir? Neden bu kadar ilgi vardır?İsteyen niçin bu konuyu bir ölüm kalım meselesi "beka sorunu" olarak sunuyor. Karşı çıkanlar yine bu bağlamda neden bir "rejim sorunu" ya da "tek adam" lığa gidiş olarak değerlendiriyor.

Tarafların argümanlarını çok açık ve ikna edici ortaya koyamadığını düşünüyorum.

Karşı çıkanların yani konuyu bir rejim değişikliği olarak görenlerin haklı gerekçeleri, somut elle tutulur verileri yoktur.

Şöyleki bu rejim değişikliği meselesi önceye atıfla basit bir sloganla ifade edilen konuları gündeme getirmenin farklı bir versiyonudur.

Nedir onlar hatırlayalım. "Türkiye İran-Arabistan olmayacak." "Türkiye laiktir laik kalacak." "Şeriat geliyor." gibi gerçekten uzak değerlendirmelerdi. Temelinde çağdaş yaşam tarzına müdahale olacağı algısının ve Cumhuriyetin kazanımlarından geri dönüleceği endişesinin kaşınması bir başka deyişle.

Bu iddialar bir tehlikeyse böyle bir tehlike hiç bir zaman olmadı ve olması muhtemel görünmüyor.

Doğrusu kişsel değerlendirmem bu iddaların aksine muhafazakarlarda bir dünyevileşme ve laikleşme sorunu oluştu. Hatta laiklik meselesi laikçilerden çok bu çevrenin sahiplendiği ve için için tartışıp konuştuğu bir kavram haline geldi. Dindarlar, muhafazakarlık, demokratlık kavramlarıyla bir nefeste çağdaşlaştılar. Aşk olsun tutabilene.

Diğer yandan sistemin değişmesi gerektiğini söyleyenler bunun ne kadar hayati mesele olduğunu dile getirirken haklılar mı?

Aslında sistemin değişmesinin gerekliliğine somut bütün yönleriyle hatta bizim dahi bilmeyeceğiz nedenleriyle inanan kişi Sayın Cumhurbaşkanı'dır. Temel ve başat irade budur.

Eleştirel yaklaşımdan bahsederek "Parlementer sitem içinde neyi yapamıyor ki Cumhurbaşkanlığı sistemini istiyor" deniyor ya; işte neler istediği aslında çok açık birde bilmediğimiz nedenleri var tekrarlamış olalım.

Sistem değişikliğinin küresel düzen ve işleyişi nedeniyle gereklilikleri var. Dünyanın ve aktörlerin Türkiye'ye bakışı ve davranışları iyi okunursa bu kolay anlaşılacak bir şeydir. Emperyal yaklaşımların bozulması istenmiyor. Dünya sistemine çomak sokulmasından endişe ediliyor. Bunu yapabilecek çok az ülkenin başında Türkiye geliyor.

"Avrupa Birliği" dediğiniz şey Viyana Kuşatmasına karşı; Avrupanın, beş asırdır geliştirmiş olduğu çalışmanın son halidir. Görüyorsunuz Türkiyedeki referandumu nasıl manipüle etmek istiyorlar.

Klasik Batı Doğu ikilemi yada Haçlı zihniyetiyle bile açıklamaya gerek görmüyorum.

ABD de Başkanlık sistemi bir sorun olmaya başlamışken bizim böyle bir ihtiyaç içinde olmamız doğru mudur sorusu da anlamlıdır. Evet zamanlama çok doğrudur. Tamda ordaki sorun nedeniyle bizde faydalı olacak bir döneme girmekteyiz diyebiliriz. Dünyaya iradesi sağlam yeni merkezler gerekecektir artık. Küresel düzen yaşamakta olduğu belirsizliğin bunalımını güçlü yeni merkezler tarafından savuşturabilir. Bu anlamda bu bir fırsattır ve değerlendirmek için sağlıklı bir yapıya ihtiyaç vardır.

Şahsen henüz konuşulmayan ve yaşadıkça da gerekliliğinin somutlaşacağı bu oylamada değişiklikten yana ciddi bir düşüncem mevcuttur. Endişem değişiklikten sonra gerekli olan kurumsal ve bireysel dönüşümün yerine getirilmeme veya getirilememe ihtimalidir. Aksi halde hızlı ve engelsiz devlet iradesi zaafa uğrar ve tasfiyesi gerekenlerin müdahalesiyle fesada uğrar. Bu kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu konudaki düşüncelerimiz, fikri sabite haline geldiği için düşüncelerimizin soyutlanmaya çalışıldığı ve görmezden gelinmek istendiğini gördükçe haklılığımız pekişmektedir.

Tarihin hiç bir döneminde devlet kendi içinden bu kadar saldırıya maruz kalmamış ve kuşku bu kadar netleşmemiştir.

Bu sitem değişikliğinin tarihimize, insan yapımıza ve yönetim tecrübemize daha yakın durduğunu da ifade etmek lazım.

Evet önemli olan devlet umur şuurudur. Asıl olan devletin bekasıdır başka hiç kimsenin değil.

Ve doğrusu milletin seçtiklerinin hikayesi sürdürülmelidir seçkinlerin ve seçilmişlerin değil.

Milletin seçtiklerinin de bunu unutmaması temennisiyle.

SON DAKİKA