İdris Kardaş

İdris Kardaş

11 Haziran 2017, Pazar

Katar’a abluka, Filistin’e kan

Tarihin en eski ve en zorlu sorunlarından birinin parçası olan heyetler; aralarında anlaşmazlığa düştüklerinde Kabe'ye bakıyorlar ve tavırlarında yumuşama meydana geliyordu. Suudi Arabistan Kralı Abdullah, kendi sarayı El Safa'da bir araya getirdiği Hamas ve El Fetih liderlerinin nasıl anlaştıklarını bu cümlelerle aktarıyordu. Sonuçta Hamas ile El Fetih arasında Mekke anlaşması Şubat 2007'de bir Perşembe akşamı imzalandı. Anlaşmaya göre ulusal birlik hükümeti kurulacak ve böylece Hamas güçlü bir aktör olarak Filistin yönetiminde yerini alacaktı. Anlaşmanın imzalandığı akşam büyük salonda, heyetlere dahil olmasına rağmen bir kişinin eksikliği dikkat çekiyordu. O kişi Filistin Güvenlik Bakanı Muhammed Dahlan'dan başkası değildi. Çünkü Dahlan görüşmeler devam ederken İsrail Dışişleri Bakanlığı'ndan bir isimle telefon görüşmeleri yapmış ve anlaşmanın içeriğini sürekli olarak İsrail'e sızdırmıştı. Dahlan'ı İsrail'den arayan isim ise El Fetih Milletvekili ve eski Bakan Kaddura Faris'ti. Faris'in; anlaşmanın bu halini İsrail'in kabul etmeyeceğini, Dahlan'ın da buna cevaben, anlaşmanın daha sonra bozulabileceğini söylediği Suudi istihbaratına takılmıştı. Dahlan bu yüzden imza törenine katılamadı. Bu anlaşmadan birkaç ay sonra Haziran 2007'de Dahlan'ın ofisinde ele geçirilen belgeler ve Dahlan'ın İsrail tarafından Filistin'den kaçırılması sonrası Filistin'de Dahlan devri kapandı.

Dahlan'ın ofisindeki belgelere bir önceki yazıda değinmiştim. Dahlan'ın İsrail için çalıştığı ve Hamas üzerinde büyük baskı kurduğu, binlerce Filistinli'ye işkenceler yaptığı, Arafat'ı zehirlediği birçok belge gün yüzüne çıkmıştı. Bu belgelerden bir tanesinde İsrail Dışişleri Bakanı Mofaz'a; İsrail'le birlikte yaşama düşüncesini kabul etmeyenlerin kökünün kazınacağını söylüyordu. İsrailli Bakan'a, Filistin Parlamentosu'ndaki bir çok bakanı teşvik veya şantajla kendisine çekmeyi başardığını yazan Dahlan "Başkan Bush'un önünde verdiğim sözleri yerine getirmek için hayatımı vermeye hazırım" dediği de belgelerde ortaya çıkmıştı.

Peki, Arap ülkelerinin Katar'a yönelik ölçüsünü kaçıran ambargo ve kuşatmanın bütün bunların ne ilgisi var? Yakın zamana doğru gelelim.

Eylül 2016 tarihli bir haber Ortadoğu medyasında sessiz sedasız yer aldı. Türkiye medyasında ise bu konu hiç haber olmadı. Haber, Fetih hareketinden bir kaynağın ifadesine dayandırılmıştı. Buna göre, bir grup Arap devletinin Muhammed Dahlan'ı Fetih'in başına getirmek istediği, bunun için Abbas'la Dahlan arasında bir uzlaşma sağlama girişimleri başlattığı ifade ediliyordu. Ancak Türkiye ile Katar'ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas üzerinde kurduğu baskı neticesinde bu girişim baltalanmıştı. Haberin devamında, Fetih Hareketi yetkilisi, Türkiye ve Katar'ın Abbas üzerinde ters yönde baskı kurduğunu ve bu baskının neticesinde Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve BAE öncülüğündeki girişimin (Katar'ı ablukaya alan ülkeler yine bu ülkeler) kabul edilmediğini okuyoruz. Haber, Katar ve Türkiye yönetimlerinin Fetih ile Hamas arasındaki barış çabalarını yeniden canlandırma taahhüdünde bulunduğu şeklinde son bulmuş.

Bu haberin medyada yer almasından tam bir ay sonra Ekim 2016'da Mahmud Abbas, ard arda iki ülkeyi ziyaret etti. Evet, tahmin ettiğiniz gibi bu ülkelerden ilki Türkiye, ikincisi de Katar'dı. Mahmud Abbas, Türkiye sonrasında gittiği Katar'da Hamas lideri Halid Meşal ve yardımcısı İsmail Heniyye ile de bir araya geldi.

Görüşmede, Hamas ile Fetih Hareketi arasında Katar'ın ev sahipliği yaptığı görüşmelerin yeniden başlatılması gerektiği vurgulandı.

Abbas, Filistin ulusal uzlaşısının gerçekleştirilmesi, ulusal birlik hükümeti kurularak ayrılık nedenlerinin ortadan kaldırılmasını söylemiş ve Katar'a verdiği destekten ötürü teşekkür etmişti. Tıpkı bir önceki durağı olan Türkiye'ye teşekkür ettiği gibi.

Hamas ile El Fetih arasında görüşmelerin Türkiye ile Katar aracılığıyla yeniden başlatılması; bir ay önce Mısır, Suudi, BAE, Ürdün ve perde arkasında İsrail'in uygulamaya koyduğu, Abbas yerine Dahlan formülünü devre dışı bırakmaya da yönelik gibi görünüyordu.

Ancak Türkiye ile Katar'ın, Batı ve Arap yönetimleri ile medyaları tarafından hedef alınması, Hamas'ın yeni siyaset belgesiyle siyasetini açıklamasıyla çok daha derinleşti ve keskinleşti. Hamas, ılımlı olarak adlandırdığı yeni stratejisini Mayıs 2017'de, yani Katar'ın ablukaya alınmasından bir ay önce, Katar'ın başkenti Doha'da açıkladı. Belgenin, Türkiye ile Katar'ın da tavsiyelerini içerdiği söyleniyor. Hamas ve aslında Filistin için bir dönüm noktası olan yeni siyaset belgesi başta Arap ülkelerini ve Batı'yı fena halde rahatsız etti. Bu, tıpkı Mursi'nin serbest seçimlerle Mısır'ın liderliğine gelmesi gibi tehlikeli bir hamleydi onlar için. Bazı kesimlere göre Hamas'ın Filistin davasını sattığı şeklinde yorumlanan yeni siyaset belgesi, daha ılımlı söylemlere sahipti ve uluslararası tecriti kırmaya yönelik bir hamleyi içeriyordu.

Belgenin en kritik konu başlıklarından biri, "Filistin Kurtuluş Örgütü'nün yurt içi ve yurt dışındaki bütün Filistinlilerin örgütü olduğunun" kabul edilmesi oldu.

Hamas belgesinde ayrıca, mücadelenin "Yahudilere karşı din savaşı değil, işgalci İsrail devletine ve siyonist işgal projesine karşı mücadele olduğu", vurgulanıyor, Yahudilerin dini inancıyla sorunları olmadığı, anti-Semitik politikaları benimsemediklerini vurguluyordu. Anti-Semitizmin Yahudilere karşı büyük bir adaletsizlik olarak olduğu ve bunun esas olarak da Avrupa tarihinde yaşandığının; Arap ve İslam tarihinin böyle bir sorunu olmadığının altı çiziliyordu.

Hamas için bu söylemler büyük bir değişimi ifade ediyordu. Bu siyaset değişiminin anlamı şuydu. Hamas artık oyunu kurallarına göre oynayacaktı.

Meşal'in Hamas'ın yeni siyasetini anlatan şu sözleri, bu topraklarda ilelebet kan dökülmesini isteyenlerin neden Türkiye ve Katar'ı hedef aldıklarını çok iyi özetliyor. "Onlar sert bir dil kullanan zayıf bir Hamas görmek istiyorlar. Ilımlı fikirler, açık görüşlü bir siyasi akıl, Filistin halkı ve uluslararası çevrelerle sağlıklı iletişime sahip bir Hamas'ın olmasını istemiyorlar"

Filistin'i, Filistinlilerin yönetmesi için yeni bir siyaset inşa etmelerine destek olan Türkiye ile Katar'dı. Dahlan yönetimi altında bir Filistin'in iç savaşlarla, yolsuzluklarla, yoksulluklarla, katliamlarla yeni yüzyıla taşınmasının önüne geçmeye çalışan yine Türkiye ile Katar'dı.

Katar'ı ablukaya alan ülkeler ve en büyük destekçisi İsrail, Filistin'i yönetmesi için Dahlan'ı istiyorlar. Hamas'ın, sert bir dil kullanmasını ve değişmemesini istiyorlar. Uluslararası alanda tecrit olmasını istiyorlar. Filistin'in çözümsüzlükle ve kanla on yıllar boyunca debelenmesi için darbeler yapan, Arafat'ı zehirleyen, onbinlerce Filistinli'yi işkenceden geçiren Dahlan'ı getirmek isteyen ülkeler (Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Ürdün ve İsrail), Filistin'i yönetmek istiyorlarsa, Hamas ve El Fetih'i siyaset yapmaya teşvik eden, bölge halklarının çıkarlarını üstün tutan Türkiye ve Katar'ı devreden çıkarmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar.

SON DAKİKA