İdris Kardaş

İdris Kardaş

14 Temmuz 2017, Cuma

Darbenin Maymuncuğu DEAŞ

Washington DC'de, nerelisin sorusuna verdiğim Türkiye cevabına Afrikalı taksicinin, Kobani diye sözümü tamamlaması müthiş bir propaganda makinası ile karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha ispatlamıştı bana.

DEAŞ'in ortaya çıkarılması, desteklenmesi yada göz yumulması Ortadoğu coğrafyasında egemenliklerini sürdürmek isteyen küresel vesayet odaklarının terör eliyle yürüttükleri kirli siyasetin bir parçasıydı kuşkusuz. DAEŞ'i bahane ederek başta Irak ve Suriye'de varlıklarını güçlendiren bu yapılar ayrıca zihniyet olarak da DAEŞ'i, demokrasi ve İslam'ın bir arada yaşamasının imkansız olduğu tezini yaygınlaştırmak için kullandılar. Mısır'da darbeye ses çıkarmamalarının, sivil siyaset yapmak isteyen Müslüman Kardeşler'i boğmalarının yada Türkiye'de demokrasi yerine darbecilerin yanında olmalarının altında yatan neden de yine buydu esasında.

DEAŞ sadece Ortadoğu'da güç devşirmenin ve dahi bölge ülkelerini fiili olarak işgal etmenin zemini değil, dünyada İslamofobya'nın yükselişi için de bir araç olarak değerlendirildi bu yapılar tarafından. Müslüman nufüsün binde 1 olduğu Dresden kentinden, Avrupa'yı kasıp kavuran ırkçı İslamofobik Pegida hareketinin ortaya çıkmasının nedeni; Dresdenlilerin televizyon başında Hollywood yapımı videolarla kafa kesen, insan yakan Müslüman görünümlü DEAŞ'lıları görmeleriydi. Sadece Avrupa'da değil dünyanın her köşesinde Müslümanlar ayrımcılığa uğruyor, sakalı olan herkes potansiyel terörist olarak gösteriliyordu. Dolayısıyla DEAŞ'ın kullanım alanı bu noktada da kendisini iyice gösteriyordu.

Çok amaçlı DEAŞ, sadece küresel vesayet odakları için değil, halkını kimyasal silahlarla dahi katletmekten çekinmeyen Esad için de önemli bir araç olmuştu. BMGK'da Rusya tarafından sürekli veto yiyen Suriye'ye farklı şekillerde müdahale karar tasarıları, Esad'ın DEAŞ ve teröristlerle savaşıyor tezine çarpıyordu.

DEAŞ, bunlarla ilişkili bir biçimde ayrıca PKK için de çok kullanışlı bir örgüt oldu bu süreçte. ABD'deki Afrikalı bir taksicinin Kobani'yi bilmesi, "kafa kesen, insanları diri diri yakan DEAŞ ile özgür dünya için mücadele eden PKK" algısının yaratılması ile mümkün olabildi. Moda dergilerinde PKK'lı kadınların fotoğrafları, Batı dünyasında seküler mutluluk balonları oluşturdu. Bu hem PKK'nın hem de onu destekleyen küresel vesayet odaklarının ortak operasyonuydu. Bu operasyonda PKK tüm Batı başkentlerinde hatta Cumhurbaşkanlığı saraylarında üniformalarıyla ağırlanıyordu. Bunun sonucunda PKK, Suriye'de meşruiyet elde etmeye, güçlenmeye ve tarihinde ilk kez bir alanı kontrol etmeye başladı. DEAŞ, PKK için de bulunmaz bir fırsattı. Kantonlar güçlendi. Özerlik konuşulmaya başlandı. Bu sırada Türkiye'de de bir süreç vardı. PKK'nın silah bırakmasıyla sonuçlanması beklenen bir süreç tüm hızıyla ilerliyordu. Ancak tüm çabalar, riskler, özveriler hepsi bir anda boşa düştü. Çünkü PKK, artık özgür dünyanın kurtarıcısı rolündeydi ve Suriye'de çok güçlenmişti. Artık Türkiye'de silah bırakmasına gerek yoktu. Tam tersi bu meşruiyet alanını Türkiye'ye tahvil etmenin tam sırasıydı.

İşte tam da o günlerde Türkiye'nin DEAŞ ile ilişkili olduğu tezviratları yayılmaya başlandı. Bilal Erdoğan'ın bir ciğercide fotoğrafları DEAŞ teröristleri ile çekilmiş olarak dünyaya sunuldu. Suriye sınırında deterjan üreten firma Türkiye devleti tarafından DEAŞ'a kimyasal silah gönderen depo olarak anlatıldı dünyanın önemli gazetelerinde. Bu algının alıcısı çoktu. PKK, DEAŞ ile savaşan "dünyanın kurtarıcısı" ama Türkiye ve özellikle ailesiyle birlikte Recep Tayyip Erdoğan da DEAŞ ile birlikte hareket eden "İslami otoriter" algısı çok güçlü bir şekilde yayılmaya başladı. Bu algıları yayanlar arasında PKK ve medyası ama özellikle algı operasyonlarını iyi kullanabilen, Batı lobilerinde çok güçlü olan FETÖ medyası ve onların düşünce kuruluşu adı altındaki merkezleri devreye girdi. Birlikte hareket ettiler. Daha sonra MİT tırlarının DEAŞ'a silah taşınıyor diyerek durdurulması hadisesiyle birlikte FETÖ sadece algı operasyonları yapmıyor ayrıca operasyonun bizatihi kendisini oluşturmakta da çok ciddi çaba harcıyordu.

DEAŞ Kobani'ye saldırıyor haberleri ile birlikte PKK'nın Batı başkentlerinde artan popülaritesi sonucunda Türkiye'de iç savaş deneyimi yaşatmaya çalıştılar. Bir gecede Yasin Börü ve arkadaşlarının da aralarında olduğu 50 kişi barbarca öldürüldü ve Güneydoğu'da FETÖ'ye biat eden emniyet birimlerinin de dahli olduğu büyük bir çatışma sarmalının eşiğinden dönüldü.

Kobani kırılması ile birlikte PKK ve FETÖ medyası ile bunları temel alan uluslararası medya DEAŞ ile AK Parti arasında ilişki kuran algı operasyonunu son sürat devam ettirdiler. Bu algı operasyonlarının devam ettiği günlerde hendekler ile birlikte Türkiye'nin Doğu'sunda özerlik ilan etmeye giriştiler. Hendekler kazılmaya ve özerlik ilanları yayılmaya başladığı günlerde Demirtaş'ın Vice News'a verdiği röportajdan şu sözler operasyonun amacını da açık ediyordu. "Bir tür Türkiye'nin de IŞİD'i AKP'dir. Ona karşı da demokrasi mücadelesini yürütmek zorundayız."

Bu söylem AK Parti'yi basit bir sıkıştırma hamlesinden daha büyük amaçlara hizmet ediyordu. Suriye'de DEAŞ'a karşı savaşan PKK'nın kazandığı meşruiyeti test edenler ve başarılı olanlar, küresel vesayet odaklarına Türkiye'de de DEAŞ ile yani kendilerine göre eşitledikleri Ak Parti ile mücadele eden tek seküler güç biziz, bizi destekleyin mesajını verdiler. Tüm stratejilerini bunun üzerine kurdular. Süreci bitirip savaş başlattılar. Ak Parti'nin DEAŞ ile eşitlenmesi ile hem Erdoğan'ın devrilmesi ama esasında Türkiye'nin işgale açık hale getirilmesi anlamını taşıyordu. Bu süreçte FETÖ'nün medyasıyla ve uluslararası bağlantılarıyla çok ciddi desteğini arkasına alan bu algı operasyonun sonucunu 15 Temmuz'da gördük.

Darbe sabahı uluslararası televizyon kanallarına demeç veren darbeci terörist Gülen'in şu sözlerinin altını çizmek gerekiyordu. "AKP, IŞİD'e destek veriyordu. Bunu kulağımla duydum."

Darbenin sabahı ve ertesi günü DEAŞ ile eşitlenen Erdoğan'ın gitmesi gerektiğini söyleyen tüm Batı medyasını tek tek ele almıştım bir önceki yazımda.

Burada yürütülen stratejinin PKK'nın yürüttüğü stratejiyle nasıl örtüştüğü çok açık ortaya çıkıyor.

Türkiye'yi DEAŞ ile ilişkilendiren FETÖ ile PKK, ülkeyi dışarıdan müdahaleye açmak için çabaladılar hep. FETÖ darbe girişimi de bu stratejinin son parçası oldu.

DEAŞ hem küresel vesayet odaklarının hem de PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin kullanışlı aracı oldu ve olmaya devam ediyor.

SON DAKİKA