İdris Kardaş

İdris Kardaş

30 Ağustos 2017, Çarşamba

Arakan: Sorumluluklarımızın farkında mıyız?

Arakan'da yaşanan katliam yüreğimizi parçalıyor. Bu konuyla ilgili uluslararası kamuoyunun sessizliği acımızı daha da arttırıyor. Düşünün ki dünyanın bir yerinde gözümüzün önünde kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce insan bir kaç saatte katlediliyor ve kimse buna müdahale etmiyor veya edemiyor. Her halükarda sonuç değişmiyor. İnsanlar ölüyor ve dünya izliyor.

O zaman şunu sormak lazım gelmez mi? Uluslararası hukuk yada uluslararası insani yada siyasi kurumlar, devletler ve mekanizmalar insanların yer yüzünde huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlayamıyorsa, birkaç saat içinde binlerce insanın katledilmesine karşı bir şey yapamıyorsa, yüzbinlerin göçünü engelleyemiyorsa bütün bu gösterişin, şaşaanın ne anlamı var.

Suriye'de olduğu gibi kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla insanların ölümüne karşı yaptırım uygulanamıyorsa, engellenemiyorsa, Mısır'da yada Türkiye'de askeri darbelere, sivilleri katleden askeri rejimlere karşı tavır alınamıyorsa ve dolayısıyla darbenin başarılı olduğu ülkelerde yaşayan insanlar açık hava zindanlarına mahkum ediliyorsa o zaman bu afilli kurumlar, binalar neden kuruluyor?

İlk aklımıza gelen yapı elbette Birleşmiş Milletler. Hani dünyada barış ve huzur için yaptırım gücü de olan Güvenlik Konseyi'ni barındıran aciz insanoğlunun şu ana kadar geliştirebildiği en "ulvi" yapılardan biri. Hani şu Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta, Myanmar'da, Filistin'de, Afrika'da ve daha nice bölgelerde insanların siyasi hırs, para ve büyük küresel güçlerin aktörlerin çıkarı için, ölümlere ses çıkaramayan yapıdan bahsediyorum. Hani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, New York'taki çok havalı Genel Kurul binasından, onların kendi kürsüsünden haykırdığı "Dünya beşten büyüktür" sözünü söylediği Birleşmiş Milletler'den bahsediyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "dünya beşten büyüktür" dediğinde, yerleşik küresel yapıları karşısına alarak, tüm dünya mazlumlarının hakkı için bunu yaptı. Ancak Türkiye'de bu ne kadar karşılık buldu. Sonuç olarak bu felsefenin küresel ölçekte savunucusu olan lidere sahip bir ülkenin akademisyenleri ne yaptılar, gazetecileri, sivil toplum örgütleri, iş dünyası örgütleri, insani yardım kuruluşları ve diğerleri, ne yaptık? Birleşmiş Milletler'in yapısını sorgulayan, masaya yatıran, irdeleyen, kamuoyu oluşturan, kampanya yapan, doktora tezine konu edinen, uluslararası konferanslarla kavramsal altyapısını oluşturan işler yaptık mı?

Maalesef. Küçük bir panel bile yapıldığını hatırlamıyorum. Oysa tüm dünya gözlerini bu çağrıya, bu isyana, bu haykırışa dikmiş bekliyor. Dünya mazlumlarının sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan değil tüm Türkiye'den beklentileri var. Hepimizin yapacağı daha çok şey yok mu? Sadece katliamlar zamanında mı uluslararası yapıların, kurumların yada hukukun sorunlarını hatırlayacağız? Erdoğan'ın çığlığına kulak vermeyen, sesine ses katmayan herkesin, hepimizin sorumluluğu çok ağır. Bunun farkında olarak muhalefetinden iktidar partisine herkes hareket etmeli. Sivil toplum kuruluşları bu konuyu gündemine almalı. Bu konuyla ilgili Türkiye'nin her yerinde üniversiteler verimli çalışmalar yapmalı. Artık bu işin sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sırtına yüklenecek bir yük olmadığını anlamamız gerekiyor. Aksi halde yaşanan her katliamda hep geç kalmış olacağız.

SON DAKİKA