İdris Kardaş

İdris Kardaş

24 Ekim 2017, Salı

Ya bir olacağız yada birer birer yok olacağız

"Buradan Irak ve Suriye'deki tüm kardeşlerimize seslenmek istiyorum. Bugüne kadar bölgede Batılı emperyalistlerin sözüne kanarak harekete geçmiş olup da hüsrana uğramayan kimse yoktur. Günübirlik kazanımlar uğruna binlerce yıllık kardeşlikleri kader birlikteliklerini yıkanlar büyük bir yanlış içindedir. Yarın her şey bittiği anda herkes evine dönünce bu kadim coğrafyada Türkler, Araplar, Kürtler ve diğer gruplar olarak baş başa kaldığımızda, acılarımızı da sevinçlerimizi de yine birlikte paylaşmak zorundayız. Biz birbirimize düştükçe ağıtlar hep Arapça, Türkçe ve Kürtçe olacaktır."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti grup toplantısında söylediği bu sözler Irak, Suriye ve bölgemizin diğer ülkelerinde yaşanan tüm sorunlara bakış açımızı en net şekilde özetliyor. Bu sözler, son yıllarda meselenin bizim de parçası olduğumuz bir bölgenin paylaşılması, kaynaklarının sömürülmesi, üzerinden güç devşirilmesi ve sonuç olarak bizim kanımız üzerinden iktidar tahakküm edilmesi meselesi olduğunu anladığımızı gösteriyor. Dolayısıyla özellikle dış politikada yaşanan tüm gelişmelere bu perspektif ve zihin dünyası etrafında baktığımızda, politikalarımızda, çıkışlarımızda, söylemlerimizde hiçbir sürpriz olmadığını görüyoruz. Hataların yaşanmadığı anlamına gelmeyen ama istikrarlı bir şekilde belirli ilkelerin peşine düşmenin temel belirleyen olduğu bir dış politika sürecinin içerisindeyiz.

Irak'ta yaşanan son gelişmeleri Türkiye'nin neden bu kadar dert edindiğini anlamak için Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerini ve bugüne kadarki politik duruşunu iyi irdelemek gerekiyor. Keza Suriye'de yaşanan gelişmeler de bundan farklı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın etnik temel üzerinden siyasetini belirlemediğini hepimiz biliyoruz. Bunun sayısız örnekleriyle dolu birçok konuşması arşivlerde duruyor. Son yaşanan gelişmeleri de böyle okumak gerekiyor. Tepkileri ağır bulanlar da var, hafif bulanlar da. Ancak meseleye kendi kimliklerimizden arınarak ve tüm bölgenin kimliklerini aynı anda üstümüze giyerek bakmamız gerekiyor. Cumhurbaşkanı aynı konuşmasında etnik kimliklere vurgu yapanı da, mezhep kimliğine vurgu yapanı da aynı tonda eleştiriyor. Meselenin bu kadim topraklarda yaşayan bizlerin varlık yokluk mücadelesi içinde olduğunu anlatmak için çırpınıyor. Böyle davranmadıkça küresel vesayet odaklarının ve güç merkezlerinin iradesiyle yönetilmenin dışına çıkılamayacağını haykırıyor. İlk günden beri derdi bu. Hem kendi ülkesinde hem de diğer ülkelerde yaşayan ve onu en iyi anlayacak olanların küresel güçlerin çıkarlarına olacak şekilde siyaset üretmesine ve bu yönde hareket etmesine isyan ediyor. Olaylara bakışı bu yönde. Zira bunda kötü niyet aranabilir mi? Muhalefete de bakışı böyle, diğer ülkelerin liderlerine de siyasetçilerine de bakışı böyle. Yerlilik ve millîlik vurgusu yaparken sadece Türkiye'yi değil tüm bölgeyi işaret ediyor. Bölge ülkelerinden bir liderin yine bu bölgenin çıkarları için, yani burada yaşayan halkların çıkarları için hareket etmesi gerektiğini düşünüyor. Bunun nesi yanlış? Varlık yokluk mücadelesi vermiyor muyuz? Irak, Suriye, Mısır, Filistin, Tunus, Katar, Türkiye ve diğerleri. Paramparça olmuş ülkelerimiz, kanla çizdiğimiz hudutlarımız, darbelerle inleyen insanlarımız, iç savaşlarla tüketilmiş geleceğimiz gerçek değil mi? Bunun farkında olarak çevresindekilere tepki gösteriyor Cumhurbaşkanı. Birlikte hareket etmediğimiz her an yok olmaya daha çok gittiğimizi görüyor ve acı çekiyor. Bizim yapmamız gereken tek bir şey var. Çok da basit. Erdoğan'ın arkasında durmak.

SON DAKİKA