İdris Kardaş

İdris Kardaş

24 Kasım 2017, Cuma

NATO bir futbol takımı değildir

NATO tartışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Başka hiçbir NATO ülkesinde böyle bir tartışma toplumun tüm kesimlerinde yapılmıyordur muhakkak. Ancak bizim bu tartışmaları yapmamız için haklı sebeplerimiz var.

Öncelikli olarak toplum, 15 Temmuz'da pik noktasına ulaşan bir şekilde ülkenin yönetimini ve geleceğini neredeyse aracısız bir şekilde ele alabiliyor. Bağımsızlık mücadelesinden bugüne verilen tüm kavgalarda halk ana aktör olduğu zamanlarda Türkiye kaybetmiyor. Örneğin darbeleri düşünelim. Her darbe yada muhtıra sonrası halk hep vesayetçilere gereken cevabı vermiş ve böylelikle ülkenin geleceğini kurtarmıştır. En son 27 Nisan'da sandıkta ve 15 Temmuz'da bizzat sokaklara çıkıp darbeyi durdurarak yaptı bunu. Yani ülkemizde, halkın politik bilinci ve sağduyusu son derece yüksek ve iyi ki de öyledir. Bu coğrafyada ayakta kalabilmenin en hayati yolu da budur. Dolayısıyla kahvehanelerden televizyon programlarına kadar her alanda NATO konusunun tartışma konusu olmasının da ne şaşılacak yanı ne de bir bir zararı vardır. Toplum, ülkenin geleceğini kendi geleceği olarak kodlayarak gündelik hayatını yaşıyor. Ancak elbette sınırlı bilgilerle. Devletler arasındaki ilişkiler, NATO, AB kurumları ile olan ilişkiler ve devletin güvenlikten ekonomiye, dış politikadan iç siyasete kadar birçok alandaki gizli olarak kodlanan sırlarına millet olarak vakıf değiliz. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok konuyu toplum önünde tartışmak ve toplum tarafından da tartışılmasını sağlamak konusunda bugüne kadarki en cesur lider olsa da, mesela NATO konusunda ülkemizin çıkarlarını değerlendirirken birçok parametreyi sınırlı bilgiye sahip olduğumuz için hesaba katamıyoruz. Ancak bu durum gözümüzün önünde olanlara tepki gösteremeyeceğimiz anlamına da gelmiyor. Az önce izah etmeye çalıştığım gibi halk Türkiye'de esas aktördür. Ve bu aktörlüğü kabul eden, saygı gösteren siyasi hareketler ülkeyi yönetme şansı elde edebiliyorlar. Bu ayrı bir yazı konusu.

Peki nedir gözümüzün önünde yaşananlar. Hepimiz detaylarını bildiğimizden tekrar yazmıyorum. O çirkin NATO tatbikatı olayından bahsediyorum. Bunun yanlışlıkla olma ihtimali şu ana kadar birçok uzman ve yetkili tarafından zayıf görünüyor. Ancak bu sonucu değiştirmiyor. Zira NATO ilk defa gündemimize girmedi. En değerli üyesi olduğumuz halde 15 Temmuz konusunda büyük şüphelerimizin olduğu bir kurum NATO. Elbette burada esas oğlan ABD, ancak böylesine uluslararası bir yapının kendi üyesine bir darbe girişiminin içerisinde olması şüphesi (burada şüpheden öte olgusal birçok detay var) bile halkı NATO ile olan ilişkilerimizi sorgulamaya yetiyor. Bu ilişkilerin sorgulanması sırasında herkes istediğini söyler. NATO'dan hemen çıkalım diyen de olabilir; hayır, Türkiye'nin Doğu ile olan ilişkilerinde elini güçlendiren bir karttır diyen de olabilir. Toplum olarak istediğimiz gibi tartışırız. Tüm bilgiler, analizler, bakış açıları, avantajlar, dezavantajlar ortaya dökülür. Sonuca siyasi irade karar verir. Bu tartışmaların bizatihi kendisi bile siyasi iradenin, NATO ve ABD ile olan ilişkilerinde elini güçlendiren bir koz da olabilir. Dolayısıyla tartışmaktan bir zarar gelmez.

Ben de Türkiye'nin NATO'dan çıkmasından yana değilim. En azından böylesine bir olay karşısında tepkisel olarak böyle bir karar vermenin yanlış olacağını düşünüyorum. Ama bunun dışında Rusya ve dünyanın geleceği açısından son derece önemli bir konuma gelen Çin ile olan ilişkiler kurmanın öneminin farkındayım. Hatta özellikle Çin ile ekonomik olarak yeterince iyi düzeyde ilişkiler kuramadığımızı ve daha çok geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. NATO üyeliğini Batı'nın bir parçası olmak yada olmamak olarak kesinlikle kodlayanlardan da değilim. Zira ne NATO eskisi gibi Batı ne de Çin eskisi gibi Doğu. Ancak bunun kararını dediğim gibi siyasi irade verir. Halk olarak bizim elimizdeki güç, demokratik sistem içerisinde yaşadığımıza göre sandıktır. Dolayısıyla siyasi irade tarafından verilen NATO'dan çıkma yada çıkmama kararının sonucu halkın sandık tercihini etkilerse, ki bana göre bu konu seçim tercihlerini belirlemede çok arka sıralardadır, işte o zaman bu tartışmaların anlamının olduğu da görülecektir. Halkın merkezde olduğu bir sistemin işleyişi açısından bu tartışmaların böyle bir değeri vardır.

Ülkede bir kesim Türkiye'nin NATO üyeliğini, iyi gitmeyen Avrupa Birliği tartışmaları faktörünü de ekleyerek, Batı blokundaki varlığının son aşaması olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla NATO'dan ayrılalım tartışmalarının Türkiye'yi tamamen Rusya, Çin gibi ülkelerin kucağına atacağını düşünüyorlar. Açıkçası Türkiye artık bir taraftan diğer tarafa doğru itilecek bir ülke değil. NATO üyeliği, Doğu ile ilişki kurmamızın önünde bir engel olmaktan çıktı. Tam tersi NATO ile ilişkilerimizin sorgulayanların kesinlikle Rusya-Çin blokuna sıcak baktıklarının söylemek de yanlış. Zira bu yapılar birer futbol takımı değiller. Bir futbol kulübünü desteklersiniz ve artık diğerleriyle ilişkileriniz rakip ve daha da fanatikseniz "düşman" statüsündedir. Aynı anda iki yada üç takımı desteklemeniz rasyonel değildir. Ne NATO ne de Rusya, Çin gibi ülkelerin oluşturdukları doğu blokları futbol takımı değillerdir. Dolayısıyla aynı anda hem NATO ile üyeliğimizi devam ettirip ama yapılan bu hakaretin ve terbiyesizliğin hesabını sorabilir, hem de Rusya yada Çin ile birlikte anlaşmalar imzalayabilir, birlikte yeni birliktelikler oluşturabiliriz. Bu, yazıldığı kadar kolay değil elbette. Ama zaten dünyada ittifaklar artık belirsiz. Aynı anda İran ile üç konuda anlaşıp beş konuda çok ciddi çatışma içerisinde olabiliyoruz. Bunu da sadece biz yaşamıyoruz. Ortadoğu ve Körfez ülkelerinden tutun da, Afrika, Asya ve ya Amerika'daki ülkelere kadar tamamı artık böyle ilişkiler kuruyorlar. Konu bazlı işbirliği yapıyorlar. Kimse kimseyle her alanda tam anlamıyla müttefik olamıyor. Zira bu bir zincirleme etki yaratmış durumda. Siz isteseniz de artık bir ülkeyle böyle bir ilişki kuramazsınız.

Tekrarlayalım. Türkiye'nin NATO üyeliği Rusya ve Çin yakınlaşmasına tezat bir durum değildir. Çin'in bizatihi kendisi Batı'nın birçok kurumunda her geçen gün daha çok etkin olmaya başladı bile. Çin zaten BMGK daimi üyesi. Ayrıca Filistin'de bir şehrin kültürel miras listesine alınması sonrası UNESCO üyeliğinden çıkan ABD'nin aksine bu yapılara her geçen gün daha çok destek veriyor. IMF'de Çin parası rezerv para olarak kabul edildi. Dünya Bankası'nda üst düzey yöneticiler artık Çinli olabiliyor. Kimse kimseyi suçlamasın. NATO'nun hatalarından bahseden herkesi Rusyacı, Çinci diye kodlamak ile NATO üyeliğini devam ettirmeliyiz, elimizde dursun diyenleri ABD'ci diye kodlamak birbirinden farksız. Biz doğal olarak Türkiyeciyiz. Burası bizim vatanımız.

SON DAKİKA