Mehmet Metiner

14 Nisan 2014, Pazartesi

Vesayet vesayettir işte!

Türkiye'de askeri vesayet dönemini arkamızda bıraktık diye sevinirken karşımıza paralel vesayet çıktı.
Sivil giyimli paralel vesayet…
Vesayetin kendisi değişmemişti, sadece biçimi değişmişti…
HSYK'da başını uzattı bu paralel vesayet…
Emniyet ve yargı içindeki elemanlarıyla alenen hükümet devirmeye kalkıştılar…
Sivil iradenin tecessüm ettiği yer olan TBMM olaya el koydu.
HSYK'yı ele geçiren paralel yapının vesayetini etkisizleştirmeye çalıştı.
Anayasa'nın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak HSYK'nın iç idari düzenlemesinin nasıl olması gerektiğine dair bir kanun çıkardı.
Bu kanunun çıkartılmasından paralel yapı derin bir hoşnutsuzluk duydu.
Paralel partilerin tamamı karşı çıktılar.
Paralel partilerden biri kanunu Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) götürdü.
HSYK'da bu arada paralel vesayeti kıracak adımlar atılmaya başlandı.
Emniyet ve yargı içindeki paralel unsurların tasfiye süreci başladı.
MGK'da alınan bir kararla devlet için ulusal bir tehdit oluşturduğu söylenen paralel yapının tasfiyesi için düğmeye basıldığında birden karşımıza AYM çıktı.
AYM, HSYK'daki paralel vesayeti kırmayı amaçlayan kanuni değişikli kısmen iptal etti.
İptal ettiği bölümlere baktığımızda görüyoruz ki tekrar o paralel unsurların çoğunluğuna dayalı eski yapılanmanın devamını mümkün kılacak bir müdahale söz konusu…
Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse AYM'nin iptaliyle birlikte HSYK'daki paralel vesayete arka çıkılmış oldu.
Demek ki AYM üyeleri MGK'da alınan "devletin varlığı için tehlikeli bir yapı"nın varlığına inanmamış olmalı ki o yapıyı bir biçimde tahkim edici bir karar alma gereği duyuyor.
Veya başkaca bir sebep söz konusu…
O sebebe girmenin şimdi yeri değil, zamanı da değil…
Ama AYM'nin tam da HSYK'daki paralel vesayeti etkisizleştirdik diye sevindiğimiz bir dönemde tekrar eski HSYK'yı başımıza bela eden bir tutum takınması her bakımdan manidardır.
Twitter kararıyla başladı.
HSYK iptal kararıyla devam ediyor.
Hiç kuşkunuz olmasın MİT yasası da AYM'den geri dönecektir.
AYM Başkanı açık bir biçimde artık siyasete soyunmuş durumda.
Ve AYM hiç lafı eğip bükmeden belirteyim: Kendi kararlarıyla ülke yönetimine el koymak niyetinde!
AYM Başbakanın da ifadesiyle, sadece Hükümete ve TBMM'ye meydan okumakla kalmıyor, aynı zamanda idareyi hizaya getirmeye çalışıyor. Hükümete karşı siyasi bir operasyon yapıyor.
Kendini TBMM'nin yerine koyarak yorumlarla iptal yoluna gidiyor.
367 garabetinden daha beter garabetlerle ve hukuk facialarıyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Seçim öncesinde karşımıza HSYK dikilmişti.
Seçim sonrasında AYM "Ben de buradayım!" demeye başladı.
AYM'nin de bulunduğu yerden başını çıkarmaya başlaması elbette tesadüfle izah edilemez.
Sadece hukuki gerekçelerle hiç izah edilemez.
Bu bütünüyle siyasi bir duruştur.
AYM "Eski Türkiye"ye ait bir organ olarak kendini yeniden bir tür vesayet organı olarak konumlandırmak istiyor.
En üst mercii olma imtiyazına ve gücüne dayanarak TBMM'ye de, Hükümete de ayar çekiyor.
"Asıl güç bende!" diyor.
Yargıçlar yönetimine doğru bir tehlikeli gidişle yüzyüze bulunuyoruz.
AYM'nin bu siyasi müdahalelerini "özgürlükçülük" olarak savunmak bir başka garabet örneğidir.
Ayrıca da manidardır.
AYM kararlarıyla artık ülke yönetilecek hale gelecekse o zaman TBMM'ye de, Hükümete de gerek yok.
AYM'nin alelacele HSYK kanununu gündemine alıp iptali yoluna gitmesi de zamanlama itibariyle manidardır.
Bu seçimin Cumhurbaşkanlığı sürecinden bağımsız olduğuna kimse inandıramaz bizi.
Ne oldu da gündemlerinde olmadığı halde AYM böyle bir yola gitti?
Ne oldu da AYM Başkanı birden bire kendini Başbakan Erdoğan'a cevap verme mecburiyetinde hissetmeye başladı?
AYM kendini siyasete karşı konumlandırmış bulunmaktadır.
AYM tekrar "Eski Türkiye"nin vesayet organı olarak kendini dayatmaya başlamıştır.
Bu haliyle AYM'ye "Yeni Türkiye"de yer olmadığını söylemeye bile gerek yok.
Ha askeri üniformalı vesayet, ha yargıç cübbeli vesayet ne farkeder…
Vesayet, vesayettir işte!
Şimdi de yargıç cübbesinin arkasına gizlenmiş bir vesayetle karşı karşıya bulunuyoruz…
Başbakan isyanında haklıdır…
Vesayetin kendisini ortadan kaldırmadığımız sürece ne hukuk sistemimiz ne de siyasi sistemimiz tanımına uygun bir biçimde demokratik olacaktır…
Kendini halkın iradesinin ortağı, hatta sahibi olarak görenler hiç kuşkusuz kaybedeceklerdir…
Vesayetin ömrü uzun sürmeyecektir…
Vesayetin biçim değiştirmesine veya gömlek değiştirmesine aldanmamak lazım…
AYM üyeleri siyaset mi yapmak istiyorlar?
Veya siyasi kavgalarda pozisyon alıp kendilerine iktidar alanı mı yaratmak istiyorlar?
O zaman Başbakanın dediği gibi, cübbelerini çıkarsınlar da öyle çıksınlar karşımıza…
O cübbenin içinde siyaset yapılmaz…
AYM eski Türkiye'nin alışkanlıklarını terketti sanıyorduk.
Meğer yanılmışız…
Kendi adıma bu AYM'ye artık güven duymuyorum.
Ve bu AYM'nin kararlarına zinhar saygı duymuyorum.
Meydanlarda askeri vesayet rejiminden sonra paralel vesayet rejimine de yüreklice karşı çıkan Başbakan Erdoğan'ın AYM'nin kendini bir vesayet organı olarak konumlandırmasına itiraz etmesinden daha doğal hiçbir şey olamaz.
Çünkü vesayetçi yapılar hep buna karşı başkaldırıyorlar.
Daha doğrusu onun şahsında sivil-siyasi iradenin muktedir olmasına izin vermek istiyorlar.
AYM bu tavrını sürdürürse bundan sonra kendini hızla halkın hışmına açık bir alana kaydırmış olacaktır.
Meydanlarda aziz milletimizin paralel yapıya ve o yapının oluşturmak istediği yeni vesayet rejimine duyduğu öfkeyi herkes gördü.
Aziz milletimiz AYM vesayetine asla izin vermez, biline…
Biz Ak Partili siyasetçiler de asla bu vesayetçi yapı karşısında sessiz ve seyirci kalmayız…
Kalmayacağız…
AYM kadir-i mutlak olmadığını anlamalıdır…
Demokrasilerde asıl güç halka aittir.
Ve demokrasilerde asıl belirleyici güç sivil otoritedir.
Sivil otorite üstünde bir vesayet makamı asla olamaz…

SON DAKİKA