Mehmet Sait Kılıç

Mehmet Sait Kılıç

26 Aralık 2016, Pazartesi

El Bab'ta iki kuş vuracağız

El Bab diye bir yer var. Yok Cezayir'de falan değil Suriye'de. Cerablus'un yanında, DAİŞ'in sözde başkenti Rakka'ya giden yolun tam üzerinde. Ülkemize de yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta. Nüfusunun çoğunluğunu Sünni Araplar oluşturuyor. Şerefsiz DAİŞ 2013 yılında ele geçirmişti burayı. Ne yazık ki burası köpoğullarının Suriye'de elinde tuttuğu ikinci en büyük yerleşim yeri.

Hatırlarsanız bu namussuzlar, Gaziantep'te 56 yurttaşımızı ve Kilis'te de onlarca yurttaşımızı katletmişlerdi. Aslına bakarsanız El Bab, DAİŞ'in kontrolü altında kaldığı sürece Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa da bu katillerin tehdidi altında olacaktır. Güneydoğumuz'da ülkemize dönük dış tehdit söz konusu yani.

O yüzden "Bize ne Kuzey Suriye'den" diyen entel koyunların itirazlarına kulak asmayınız. Bu iş bizim için "istiklal, istikbal ve beka meselesi" kadar hayatî bir öneme sahip!

Öte yandan terör örgütü YPG ve PYD, Menbiç'i işgal ettikten sonra El Bab'ı da ele geçirerek Kuzey Suriye'de (güney sınırlarımız boyunca ülkemizi tehdit edecek) bağımsız bir Kürt devleti kurmak istiyorlardı. Ancak Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonu ile zamanında bölgeye müdahalesi bu terör örgütlerinin hayallerini suya düşürdü.

Böylece El Bab'ı ele geçirmekle bir taşla iki kuş vuracağız.

Birinci kuş: DAİŞ belasını güney sınırımızdan uzaklaştıracağız.

İkinci kuş: PYD ve YPG gibi terör örgütlerinin Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirerek bağımsız bir Kürt devleti kurmalarına engel olacağız.

İşte başlıca bu iki nokta Suriye politikamızı belirliyor.

Dolayısıyla ekranlarda bazı büzüklerin dediği gibi Fırat Kalkanı keyfi ve gereksiz bir operasyon değildir. Bilakis memleketimiz için hayat memat meselesi kadar bir öneme haizdir.

İşte bu yüzden TSK, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu terörist bir örgüt değildir. Bilakis topraklarını kurtarma mücadelesi veren ve TSK tarafından eğitilen meşru bir direniş hareketidir.) ile birlikte neredeyse dördüncü ayını doldurmak üzere olan Fırat Kalkanı harekatını başlattı. Bu harekat kapsamında Cerablus, Dabık ve El Rai DAİŞ köpeğinin elinden alındı.

Böylece sıra Fırat Kalkan'ı harekatının bugüne kadarki en zorlu cephesi olan ve Suriye'nin kuzeyinde bulunan El Bab'a gelmiş oldu.

Diğer yandan ABD ve Uluslararası Koalisyon güçleri DAİŞ'e karşı yürüttüğümüz bu savaşta bize yardım edecekleri yerde adeta ağır kayıplar vermemizi ve başarısız olmamızı bekler gibi savaşı izlemekle yetiniyorlar. Açıkçası bize köstek olmasınlar yeter.

Geçen gün ordumuz Cebel Akil Dağı'ndaki hastaneyi ele geçirebilmek için (bu yerleri ele geçirmek El Bab'ı almak kadar önemli) 150 tankla, 80 uçakla ve 400 füzeyle saldırdı. Tabii bu kadar heybetli bir saldırı karşısında DAİŞ de feleğini şaşırdı. Anlayacağınız bugünlerde TSK ve ÖSO El Bab kasabasına iyiden iye dayanmış durumda. Zafer naralarını atacağımız vaktin eli kulağında olduğunu söyleyebiliriz yani.

Ümidimiz ordumuzun El Bab operasyonunu çok uzamadan başarıyla sonlandırması ve terörden arındırılmış bölge tezini burada hayata geçirmesidir. Böylece bölge halkı da kısa zamanda bu bölgeye yerleşme imkanını bulacaktır tabii.

El Bab'tan sonra ordumuzun yeni hedefi Menbiç'teki PYD ve YPG unsurlarının bölgeden uzaklaştırılması olacaktır herhalde. Belki daha sonra da Rakka'nın şerefsiz DAİŞ'ten TSK marifetiyle temizlendiğine tanık oluruz.

Tabii bu operasyonlar esnasında Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi şehitler ve gaziler vereceğiz. Belki de ciğerimizi yakacak elim hadiselerle karşılaşacağız. Ama vatanımızın selameti için buna mecburuz. Yukarıda söylediğimiz gibi küresel güçler hemen yanı başımızda, Kuzey Suriye'de bağımsız bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Pasif kalırsak, üzerimize düşeni zamanında yapmazsak arzu etmediğimiz sonuçlarla karşılaşacağımız kesin.

İki askerimiz yakıldı mı?

İki askerimizin DAİŞ tarafından yakılması meselesine Milli Savunma Bakanımız Fikri Işık'ın "Evet, 3 tane askerimizin DEAŞ'ın elinde olduğunu değerlendiriyoruz ancak bundan öteki tüm yorumlar teyit edilmiş bilgi değildir. Bilgiler teyit edilmeden de bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söylüyoruz." beyanını esas alarak bakmalıyız. Tâ ki ülkemizde aslı astarı olmayan haberlerle kaos ortamı oluşmasın...

Terör artık Avrupa'nın kalbinde

Küresel terörün neden olduğu ölüm, kan ve şiddet artık Berlin'de, Zürih'te Paris'te veya Nice'de

Avrupa'nın göbeğinde terör saldırısı gerçekleştirenler ile Suriye veya Irak'ta sivilleri öldürenler aynı küresel güçlerin uşakları.

Dolayısıyla FETÖ, DAİŞ, PKK, PYD, YPG veya YPJ arasında fark yoktur. Hepsinin tasmalarını tutan aynı güçtür. DAİŞ'in radikal kimliği ile PKK'nın ateist kimliği ya da FETÖ'nün kimliksizliği bizi aldatmamalıdır. Sonuçta hepsi efendilerine hizmet etmek üzere zamana ve mekana göre ayarlanmış birer terör örgütüdür.

Peki amaçları ne?

Maksatları Ortadoğu'daki enerji kaynaklarını ele geçirmek ve bunların nakliyat yollarını kontrol altına almaktır. Bir de silah ticareti yapmak tabii.

Bunun için mezhep savaşlarını körükleyenler, küresel terörü finanse edenler, terör örgütlerine askerî ve lojistik destek sağlayanlar, terör örgütlerinin örgütlenmelerine ve kadro devşirmelerine ön ayak olanlar aynı küresel baronlardır.

Kalıcı çözüm?

Terörün kökünün kalıcı olarak kazınmasının tek yolu tüm dünya devletlerinin işbirliği içerisinde, tek yumruk olarak "Dünya beşten büyüktür!" ve "Terör örgütlerinin iyisi kötüsü olmaz ayrım yapmadan hepsiyle sonuna kadar mücadele etmek lazım!" sloganıyla teröre sahip çıkan ve terör örgütlerini besleyen odaklarla ciddi biçimde mücadele etmeleri ile olabilir. Yoksa terör bataklığı dünya yüzünde sonsuza kadar var olacaktır.

SON DAKİKA