Mehmet Sait Kılıç

Mehmet Sait Kılıç

31 Temmuz 2017, Pazartesi

Şu kepazeliğe "höt" diyecek yok mu?

La Chapelle'deki göçmen kampında açlık, yokluk, sefalet başına vurmuş göçmenlerin karınlarını ancak çöpe atılmış pis ve kuru ekmekle doyurabilmeleri kepazelik olarak Fransa'ya yeter...

Evet, Fransa mülteci sınavından geçer not alamamıştır, sınıfta kalmıştır.

Paris Belediyesi'nin göçmenler "çevreyi kirletiyor, turizmi etkiliyor" diye göçmenleri bir gece yarısı operasyonuyla araçlara bindirip bir kısmını toplama kamplarına, bir kısmını da ülkelerine geri göndermesi rezalet olarak Paris Belediyesi'ne yeter.

Daha açık ifadeyle, Paris Belediyesi mültecilere karşı sergilediği bu davranışıyla son derece aşağılık bir işe imza atmış oldu. Yazıklar olsun!

Ne acıdır ki, Fransız medyası da polisin mültecilere gazlı, coplu orantısız müdahalesini ekranlara taşıyacağına mültecilerin geride bıraktığı yırtık pırtık ayakkabıları, delik deşik çadırları, çöpleri ve süprüntüleri haber yapmayı tercih etti. Bu utanç da Fransız medyasına yeter.

Evet Fransız medyası, korkudan yüzü sararan, orası burası cop darbesinden moraran, yediği dayaktan beyni sarsılan zavallı insanların görüntülerine hiç ama hiç yer vermedi.

Fransız medyasının bir kısmı resmi devlet politikasından düştüler bu duruma, bir kısmı da düpedüz İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gayretinden...

Bu akıl almaz durum, zavallılık ve çaresizliğin dibidir!

Öte yandan, İnsan Hakları İzleme Örgütü yayınladığı raporda;

Fransız polisinin kamplarda kalan göçmenlere yönelik şiddet uygulamalarından, sistematik işkence ve kötü muamelelerinden, çocuklara biber gazıyla müdahale etmesinden, müdahaleler sırasında göçmenlerin ayakkabılarına el koymasından, mültecilerin ellerindeki yiyeceklere zararlı gazlar sıkmasından, göçmenleri tek kelimeyle ölüme terk etmesinden bahsediyor...

Elbette ki burada tek suçlu Fransız güvenlik güçleri değildir. Zira güvenlik güçlerinin uygulamaları, tamamen yürürlükteki göç politikasının sonucudur. Haliyle güvenlik güçlerinin yanında, göç politikalarını belirleyen Fransız hükümeti de birinci derecede sorumludur.

Açık söylemek gerekirse, Fransa'da devlet organları mültecilerin gözaltına alınarak kayıt altına alınmasını istemiyor. Çünkü bu durum, Fransa'ya uluslararası hukukta ve arenada mükellefiyetler getiriyor. Fransa'nın adını ve saygınlığını kirletiyor... (!)

Bu nedenle Fransız hükümeti, emniyet güçlerine sığınmacıları gözaltına almadan onlara karşı yıldırma politikasının sürdürülmesini yani hayatın cehenneme çevrilmesini emrediyor...

Şuana kadar güvenlik güçlerinin mültecilere uyguladığı şiddeti kanıtlayan göçmen kurumlarının sayısız suç duyurusu olmasına rağmen Fransız adaleti bu konuda bir soruşturma dahi açmadı.

Sorarsan Fransızlar "dahiyane bir çözümdür" diyeceklerdir, bal gibi zulümdür, zulüm!

Ama Fransızlar her zaman yaptıkları gibi işi gene pişkinliğe ve yüzsüzlüğe vuracaklar, sığınmacılardan özür dilemek akıllarına bile gelmeyecektir.

Fransız politikacılarının kimisi de lafı kıvırtacak, "aslında polisin mültecilere dönük uygulamalarının bu denli dehşet verici olduğunu bilmiyorduk" dümenine yatacaktır.

İçi kan ağlaya ağlaya oyunu, seçim öncesi insan haklarından, özgürlüklerden dem vuran liberal Macron'a veren Fransız seçmen de, kanamayı durduracak bir tamponu uygun bir yerine tıkarsa iyi olur!

Yok mudur Fransa'nın şu kepazeliğe höt diyecek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış bir AB ülkesi?

SON DAKİKA