Mustafa Taha Dağlı

Mustafa Taha Dağlı

08 Aralık 2014, Pazartesi

Kapı kapı dolaşan değil kapısına gelinen bir ülkeyiz

Rusya Devlet Başkanı'nın Türkiye ziyaretinin çok konuşulacağı Putin daha gelmeden tahmin ediliyordu. Ziyarette verilen mesajlar bundan sonraki sürecin şifrelerini de içerisinde barındırıyor.

Putin gelmeden önce Türkiye-Rusya arasında yeni bir dönemin ipuçlarını vermişti. Bundan bir yıl önce Ukrayna'da Batı destekli yönetim değişikliği oldu. Rusya'ya bağlı yönetim devrildi onun yerine AB odaklı bir hükümet kuruldu.

Rusya'nın buna sessiz kalması beklenemezdi. Zaten ilk hamle olarak Putin önce Kırım'ı Moskova'ya bağladı sonra da Ukrayna'nın doğusunu almak için harekete geçti.

Bugün hala devam eden Ukrayna krizi, bir çok dengeyi bozdu. Batı'nın yanıtı ambargoyla oldu. Sonrasında bir de petrol fiyatlarındaki şok düşüş gelince Rus ekonomisi darboğaza girdi.

İşte Putin tam bu noktada geldi Türkiye'ye. Cebinde doğalgaz kartı vardı. Türkiye ile bir çok alanda ekonomik işbirliğinin adımları atıldı, en ses getiren hamlesi ise Rus doğalgazının Avrupa'ya transferini içeren Güney Akım projesini iptal edip, projeyi Türkiye üzerinden yeniden inşa etmek oldu.

Putin bir plan yapmış. Batı tarafından köşeye sıkıştırılma çabalarına karşı Türkiye'yi de içine alan bir plan bu.

Zaten Putin gittikten hemen sonra Rus basını Moskova-Ankara arasındaki yeni dönemin neler getireceğini yazmaya başladı.

Bundan sonraki süreç neler getirebilir? Türkiye AB yerine Şangay İşbirliği Örgütüne üye olabilir. Arkasından Avrasya Ekonomik Topluluğuna üyelik gelebilir. Bu ikisi gerçekleşirse Yeni İpek Yolu da devreye girebilir.

Rusya, doğudaki zenginliği Türkiye'nin geçiş rolünü kullanarak büyük bir güce dönüştürme peşinde. Karşısında ise Amerika ve Avrupa var.

Bu planın aksatılması konusunda ilk ateşin Çeçenistan'da yakıldığı yönünde iddialar mevcut. Hatta Çeçenistan'ın karıştırılabileceği de konuşuluyor.

Belli ki karşı taraf Putin'in planlarına sessiz kalmayacak. Mutlaka bir yanıt olacak. Ukrayna'dan sonra başka bölgelerde çatışmalar çıkabilir. Adı da "enerji savaşı" olur.

Gelelim bu denklemde Türkiye'nin rolüne. Türkiye haritadaki konumu itibariyle avantajlı. Ama o konumu verimli kullanmak zorunda.

Erdoğan yönetimi, 12 yıldır jeopolitik özelliğini verimli hale getirmeye çalıştı. Neticesinde Kuzey Irak petrolü, Azerbaycan Doğalgazı, Rus doğalgazı gibi projelerle köprü vazifesinin pozitif sonuçları ortaya çıkmaya başladı.

Harita yıllardır aynı ama 100 sene geçiş ücreti alınmamış. Gelen giden bedava kullanmış bu köprüyü ya da kullandırılmış. İlk defa köprü geçiş ücreti alınıyor. Buna itirazlar Gezi ile başladı, 17 Aralık'la devam etti.

Türkiye dirençle aştı bu süreci. Şimdi Rusya ile Batı arasında ortada duruyor. Hangi proje ülke menfaatlerineyse onu tercih ediyor.

Kapı kapı dolaşan bir ülke yerine kapısına gelinen bir ülke olduk. Teklif yapan yerine teklifleri masanın üzerine koyup, seçen ülke olduk.

Çok yönlü ve bağımsız bir dış politika. Başbakan Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı boyunca ilmik ilmik dokuduğu bir siyaset bu. Şu an başarıyla uygulanıyor. Arada kalmadan, topa girmeden, eldeki imkanları sonuna kadar en verimli şekilde kullanıyoruz. Kimseyle bir gönül ortaklığı kurmadan sadece alışveriş boyutunda kalıp, husumetleri ayrı tutuyoruz. Bu durum Rusya için de Batı için de İran için de geçerli.

Rusya ile de Batıyla da keskin ilişkiler kurmak gibi bir durum söz konusu değil. Neticede Rusya ile ticareti, ekonomik işbirliğini geliştirebiliriz ama Türkiye her zaman Suriye konusunda, Kırım konusunda, Çeçenistan konusundaki hassasiyetlerini Moskova'nın yüzüne haykıracaktır. Tıpkı Erdoğan'ın, ortak basın toplantısında Putin'e verdiği Suriye dersi gibi.

SON DAKİKA