Mustafa Taha Dağlı

Mustafa Taha Dağlı

09 Mart 2015, Pazartesi

BATI'NIN İRAN ALGISI NASIL DEĞİŞTİ?

2013 ikinci yarısı Ortadoğu'da yeni dengelerin kurulacağına dair en somut adımların atıldığı dönem oldu. Özellikle de Haziran ayında gerçekleştirilen İran'daki Cumhurbaşkanlığı seçimi.
2001 Afganistan, 2003 Irak işgali ve elbette 2011 Arap Baharı, tüm bunlar Ortadoğu'daki denklemin değişme sinyalleriydi. Bu tarihler ve eylemler sonrası bir çok taş yerinden oynadı.
Haziran 2013'te İran'daki Cumhurbaşkanlığı seçimi ise bu revizyonun somut verisiydi. Ahmedinecat döneminin aksine Hasan Ruhani ile Batı'daki İran algısı değişti.
2009'daki seçimde dini otoritenin ılımlı adaylara bakışı çok sertti, Kerrubi ile Musavi gibi muhalif liderler baskı altına alındı. Ancak 2013 seçimlerinde dini otorite Hasan Ruhani gibi ılımlı bir adaya yeşil ışık yaktı.
Seçim sonrası Ruhani'nin sosyal medya üzerinden verdiği mesajlar, Amerika'nın İran söylemi, Batı'nın Tahran'daki gelişmelerden duyduğu memnuniyet ifadeleri, yeni sürecin habercisiydi.
Her şeye rağmen İsrail medyası bile o günlerde İsrail üzerindeki İran algısını alt üst edecek haberlere imza attı.
Mesele 1994 Buones Aires'teki Yahudilere yönelik saldırıda Ruhani'nin parmağının olmadığının altı dikkatle çizildi.
Yine İsrail gazeteleri 1986'dan örnekler vererek Ruhani'nin aslında mollalara karşı olduğunu vurguladı.
Süreç nükleer müzakerelerin başlamasıyla yeni bir ivme kazandı. Tabi İsrail yönetimi buna sert tepkiler verdi ancak Obama her defasında Netanyahu'dan çıkan çatlak sesleri bastırdı.
Tabi İran'la Batı arasındaki müzakerelerin 2010 yılında Türkiye'nin gündeme getirdiği plandan ibaret olduğunu da hatırlatmakta fayda var. O dönemde Türkiye'nin nükleer müzakereyle ilgili başlattığı yol haritasını benimsemeyen Batı, 2013'te aynı planı kendi başına yürürlüğe koydu.
2013'ün ikinci yarısındaki bu gelişmeler İran'ın yeni süreçte bambaşka roller üstleneceğini gösteriyordu zaten biz de o günlerde bunları konuşup, yazmıştık.
Şu an gelinen noktada İsrail yönetimi ile Suudi Arabistan'ın İran konusunda bir takım rahatsızlıklar duyduğunu görüyoruz. Amerika'da Cumhuriyetçi kanadın da benzer hassasiyetleri mevcut.
Seçime giden İsrail'de Başbakan Netanyahu'nun İran karşıtı her söylemi "oy" anlamına geliyor, bu nedenle Netanyahu'nun ABD'ye giderek kongrede Obama'nın İran politikasını eleştirmesi aslında kavganın bireysel boyutuna daha fazla tekabül ediyor.
Zira Netanyahu BM'de "İran atom bombası üretecek, Tahran'ı vuralım" derken Mossad'dan yıllar sonra Netanyahu'yu yalancı çıkaracak İran yanlısı raporlar geldiğini de görmek lazım.
Aynı şekilde Netanyahu'nun sert İran söylemi İsrail içerisinde Mossad'ın eski başkanından da muhalefetten de veto yedi. Hatta muhalefet Netanyahu'yu seçim şovu yapmakla, şahsi Obama husumeti nedeniyle Amerika-İsrail ilişkilerini riske atmakla suçladı.
Tabi 28 Ocak'ta İran'ın Suriye topraklarında Hizbullah ve Devrim Muhafızlarına yönelik saldırısını da göz ardı etmemek lazım. Aslında gerektiği kadar gürültü koparmayan o olay İsrail içerisinde seçim öncesi Netanyahu'ya artı puan kazandırırken, bölgede de İsrail-İran arasındaki bir Golan mücadelesi olarak yansımama buldu.
Obama bir yandan İran'a Ortadoğu'da yeni roller biçerken, bu konuda çıkan çatlak sesleri de susturmayı ihmal etmedi. İsrail'e yönelik tutumunun benzerini Suudi Arabistan'a da yaptı.
Suudi yönetiminin karşı gelmesine rağmen son olarak geçen hafta Riyad'a giden ABD Dışişleri Bakanı Kerry, İran'la ilgili garantileri "sorun çıkarmayın" başlığı altında Kral Selman'a iletti.
Bugün Irak'ta İran var, Suriye'de İran var, Yemen'de İran var, Lübnan'ın bir bölümünde İran var.
Irak'ta Tikrit'te başlatılan DAİŞ operasyonunu İran güdümündeki 23 bin Şii asker yürütüyor.
ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey'in bu yönde resmi açıklaması mevcut, Irak'taki operasyona İran'ın karadan, ABD'nin ise havadan desteği var. Yani ABD ile İran ordusu, Irak topraklarında müttefik oldular bile.

SON DAKİKA